Hollanda-Belçika kitap turnesinin bir sonraki durağı Antwerp olunca yolum ilk defa bu şehre düşüverdi bu hafta. Göçmen-karşıtı akımların güçlü olduğu bir şehir burası. Yabancı karşıtı olduğunu açıkça söyleyen aşırı sağ Flemish parti burada güçlü bir tabana sahip. En son ırkçı cinayetlerle dünyanın gündemine gelen bir yer. Mayıs ayında Afrika kökenli bir kadın ve çocuğu ırkçı bir saldırgan tarafından sokakta yaralanmıştı. Oysa ilk bakışta tam bir uyum hakim buraya: sokaklar alabildiğine sakin, kafeler tıka basa eğlenen gençlerle dolu. Aldatıcı olan da bu uyumlu görüntü zaten. Altında pek çok gerilim kaynıyor.
Akşam edebiyat programından sonra bir Türk lokantasına dalıyorum, çoban salata yaptırmak üzere. İçeride televizyon açık, Türk televizyonlarına ayarlı ekran. İleride bir masada Türk gençler oturuyor. Garsonlar da müşteriler de yerli dizi izliyorlar. Kenarda Belçikalı bir çift Adana-kebap yiyor, ayran içiyor. Aşçı güleç yüzlü bir adam. O salatamı hazırlarken sohbet ediyoruz.
“Eskiden ırkçılığın kimden geleceğini tahmin edebilirdik. Bakardın Belçikalının suratına, kötü kötü bakıyor, anlardın ki adam seni istemiyor burada. Şimdi her şey daha karmaşık. Şimdi göçmenler birbirine kötü kötü bakıyor.”
“Göçmenler ırkçı mı oluyor yani?”
“Valla her göçmen grup öteki grupları aşağılıyor. Siyah Afrikalılar Romenleri sevmiyor, Romenler Türkleri sevmiyor, Türkler Faslıları sevmiyor... Herkes diyor ki ötekiler mahvetti ortamı. Belçikalı da hiçbirimizi sevmiyor. Herkes midye gibi yapıştı kaldı kabuğuna.”
“Ama iki taraflı değil mi bu hal? Siz de burada bir Türk lokantasına kapanmış, toplumun geri kalanıyla kaynaşmamayı tercih etmişsiniz. Bari çocuklar.. onlar kaynaşıyor mu?” diye soruyorum aşçının yanında beliren iki küçük Türk çocuğuna bakarak. Yaramaz bir merakla bana gülümsüyorlar, iri gözlerinde önyargılardan uzak bir bakış var. Daha ne kadar koruyabilecekler bu bakışı? Kaç yaşına kadar böyle güvenle tebessüm ederek bakabilecekler dünyaya?
Bu hafta Londra’daki Avrupa Reform Merkezi (Centre for European Reform) çarpıcı bir rapor yayınladı. Avrupa’da yüksek eğitimin kalitesinde bir düşüş olduğuna işaret eden bir rapor. Avrupa üniversitelerinden bir beyin göçü olduğunun altı çizilmekte. Yüksek öğretim kurumları eski cazibelerini taşımıyorlar artık. Tüm bunlar Avrupa’daki Müslüman göçmen çocukları için bilhassa önemli. Öğrenciler daha küçük yaştan itibaren yetenek düzeylerine göre ayrılıyorlar. Almanya’daki Türk çocukları daha baştan eşitsiz başlıyorlar yarışa. Türk çocukların üçte ikisi sadece temel bir eğitim alıyorlar ve zamanla bunların epey bir kısmı zaten okulu bırakıyor.
Eğer Avrupa, Müslüman göçmenlerin çocuklarına yukarı doğru tırmanma şansı tanımazsa zaten mevcut olan gedik daha da derinleşecek...
11.06.2006