. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Boğaziçi Üniversitesi’nde bir öğle sonrası

Bu hafta bir konuşma ve imza günü sebebiyle Boğaziçi Üniversitesi’ndeydim. Yolda giderken topu topu iki saatte biteceğini sandığım etkinlik, günün sonunda bir de baktım ki beş saat sürmüş.

Ama oradan ayrıldığımda “yorulmuş” değil “entelektüel ve ruhsal olarak yenilenmiş” bulduysam kendimi, bunu o salondaki atmosferin kalitesine, zihinlerin ve yüreklerin derinliğine borçluyum. O gün Boğaziçi Üniversitesi’nin salonunda, epeydir görmeye hasret olduğum bir denge buldum; “farklılıklarından korkmayan, bireylerini aynılaştırmaya çalışmayan bir kamusal alan ahlakı”. Üstelik adeta zaman içinde kendiliğinden oluşmuş, öyle ki belki de şu anda içindekilerin dahi farkında olmadığı bir dengeydi bu. Çok farklı ideolojik, kültürel, toplumsal çıkış noktalarından gelen yüzlerce öğrencinin yan yana durup birbirini saygı ve merakla dinlediğini, birbirinin farklılıklarından rahatsız olmak bir yana adeta keyif aldığını görmek ne kadar nadir bir cevher bu memlekette!

Salonda her telden her demden insan vardı. Çok sayıda başörtülü kız öğrenci vardı içeride. Bambaşka bölümlerde okuyan, bambaşka bakış açılarına ve önceliklere sahip. Aynı zamanda çok sayıda feminist-aktivist öğrenci vardı, yeni projeler geliştiren, kadınlara karşı ayrımcılığa dair bilinç yükseltmeye çabalayan. Sol ideolojinin hemen her noktasından dünyaya bakan öğrenciler vardı; kuramsal anarşistler, sosyalistler, sosyal demokratlar. Liberaller de vardı, liberteryenler de. Kimliğini öncelikle “İslam” üzerinden tanımlayanlar da vardı, öncelikle “etnisite” üzerinden tanımlayanlar da. Belki sayıca daha az olmakla birlikte, Türk-İslam sentezine yatkın olanlar da vardı. Bir de tüm bu öğrencilerin yanı sıra tasavvuf ehli öğrenciler de oradaydı, bilhassa Mevleviler ve Melamiler.

Güzel olan, özel olan, nadir olan tüm bu öğrencilerin birbirlerinin lafını kesmeden, küçümsemeden aynı salonu paylaşmaları ve belki bilerek belki bilmeyerek bir “demokrat kamusal alan” yarattıklarını görmekti benim açımdan. İster istemez kendi öğrencilik yıllarıma gitti zihnim. Ben 1990’lar başlarında ODTÜ’de öğrenci iken ben ve benim gibi “politik” öğrenciler, muhalif fikirlerin penahı “Şanlı ODTÜ” geleneğini sürdürmeye ve 12 Eylül darbesinin üniversiteyi tamamen depolitize etmediğini kanıtlamaya ahdetmiştik. Ne var ki bu misyondan hareket ederken, kendi görüşlerimizi yankılamayanları zerre kadar dinlemez, insanları sistem karşısındaki mevzilerine göre kategorilerine ayırırdık. Hele hele üniversiteye gelmiş bir konuşmacı söyleşi esnasında sevmediğimiz türden bir cevap verirse anında dayılanır, efelenir, heyheylenirdik. Ya salonu terk eder ya da ona terk ettirirdik. Küçümsemek ve ötelemek bir refleksti adeta. Filancalar “liboş”, falancalar “dönek”, filancalar “satılmış”, falancalar “asimile olmuş”... Buzlukta bekleyen dondurulmuş gıda gibi hazırdı tanımlamalarımız. ODTÜ yıllarım emsalsiz güzellikteydi ve hâlâ tebessümle yâd ederim; ama açıkçası “ötekini dinlemeyi”, dinlemenin de bir meziyet olduğunu, kamusal alanın tek bir cemaatin malı değil “hepimizin” olduğunu ancak zaman içinde öğrendim. İşte o gün Boğaziçi Üniversitesi’nde beni etkileyen bu oldu. Habermas’ın şiar edindiği ve olmazsa olmaz olarak nitelediği o “sana benzemeyenle yan yana yaşamayı öğrenme”nin ve söze, diyaloğa, iletişime dayalı kamusal alan demokrasisinin doğal bir örneği vardı orada.

Kim bilir, belki de Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrenciler o kadar kanıksamışlar, “normalleştirmişler” ki kendi elleriyle kurdukları bu muazzam kamusal alan tecrübesini, tam olarak neye sahip olduklarının farkında olmayabilirler. Belki de farkında değiller tüm Türkiye’nin buram buram hasretini çektiği bir demokrat cevheri yaşattıklarının.

 

04.04.2006

 

İzlenme : 3956
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us