. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Amerika’nın cevval, cesur büyükanneleri

Amerika’ya geliş tarihim eylül ayının ilk haftasına rastlayınca, varır varmaz 11 Eylül ile ilgili törenlerin, anma toplantılarının, televizyon ve radyo programlarının içinde buldum kendimi. Süpermarketlerden okul servislerine, yol kenarlarındaki direklerden kütüphane panolarına varıncaya değin, önüm arkam sağım solum her yer 11 Eylül ile ilgili ilanlar ve fotoğraflarla dolu. Ortalıkta bir terörizmle savaş söylemidir dolaşıyor dolaşmasına da çok az insanın meseleyi samimi bir merakla sorgulamaya niyeti ya da enerjisi veya zamanı var. Gene de, basının ve halkın ezici çoğunluğu ağız birliği etmişçesine aynı kahramanlık destanlarını haykırırken, bu hakim dalganın ortasında apayrı, ayrıksı duran bireyler ve gruplar da çıkıyor sık sık.

 

Üniversite öğrencileri tarafından çıkartılan muhalif dergiler bilhassa çarpıcı. Bunlardan birinde hayli ilginç bir yazı yer aldı hafta başında. Yazıyı yazan kız öğrenci gittiği okul partisinde, herkesin etrafına toplanıp içindeki şekerleri boşaltabilmek için habire patakladığı kuklayı tarif ederek başlıyor meramını anlatmaya. Amerika’da partilerde, kutlamalarda pinata denilen içi şeker dolu kuklaları sallandırmak yaygın bir alışkanlık. Ne var ki bu seferki kukla farklı. Bu seferki kukla Usame bin Ladin suretinde, kaderine teslim olmuş sallanıyor rüzgârda. Kuklanın etrafındaki erkek öğrenciler biralarını yudumlayıp sırayla sopalarını indirirken, hadisenin etrafında rengarenk bir halka oluşturan orta sınıf cici kızlar da bu güç ve gövde gösterisini hayranlıkla seyrediyor. Kukla parçalanıp şekerler ortalığa saçılırken, yaş günü münasebeti unutulup Amerika’nın büyüklüğüne dair sloganlar atılıyor hep bir ağızdan. Yazıyı yazan kız öğrenci, eleştirel düşünceyi ve aktivizmi teşvik etmesiyle nam salmış bir Kadın Çalışmaları Bölümü öğrencisi. Kaleme aldığı yazı bilhassa çarpıcı, çünkü sadece gördüğü manzarayı sorgulamakla kalmıyor; buradan hareketle kanıksanmış cinsiyet kalıplarını, her fırsatta su yüzüne çıkıveren saklı erkek saldırganlığını ve milliyetçi böbürlenmeler ile cinsiyetçi böbürlenmelerin nasıl da iç içe geçtiğini de sivri bir dille vurgulamayı ihmal etmiyor.

 

Dergilerde yayınlanan eleştirel yazılar kadar ilginç bir başka etkinlik de gene bir başka Kadın Çalışmaları Merkezi tarafından düzenlenen bir panel oldu. Öğrencilerin büyük çoğunluğu aynı saatte düzenlenen ve hakim ideolojiyi gürül gürül yankılamaktan öteye geçemeyen daha popüler, daha şaşaalı bir başka panele gitmeyi tercih etse de, bu alternatif panele gelenlerin sayısı da az değildi. Beş konuşmacıdan ikisi akademisyen, biri bir sivil toplum örgütünde gönüllü çalışan kadınlardı. Geriye kalan ve yaş ortalamaları 82 olan iki kadına gelince, onlar aynı anda hem akademisyen hem aktivist nasıl olunurmuş herkese göstermeye yeminli iki zeki, cevval, emekli büyükanneydi. İşte bu beş kadın, ama bilhassa Amerika’daki ilk feminist dalganın öncüleri arasında yer almış ve o günden bugüne bir gün dahi içinde yaşadıkları sistemden memnun olmamış, bir gün dahi memnuniyetsizliklerini yüksek sesle ifade etmekten çekinmemiş iki yaşlı kadın bambaşka bir perspektiften değerlendirdiler 11 Eylül olaylarını. İşte bu kadınlardan biri, “12 Eylül sabahı Ted Turner’ı seyrettim televizyonda.” dedi konuşmasına başlarken.

 

–“Ted bir yandan ağlıyor, bir yandan da ‘Neden bizden nefret ediyorlar?’ diye mırıldanıyordu. Televizyonun karşısına geçtim ve ona şöyle dedim: Ted oğlum, kendi ellerinle yarattığın ve ne menem bir şey olduğunu çok iyi bildiğin medya ağının yalanlarına kendin de mi inanmaya başladın yoksa?”

 

Ve işte bu yaşlı kadın böyle bir girizgâhtan sonra tüm dünyada ABD politikalarının ektiği nefret tohumlarını vurucu, sakınmasız bir dille anlatmaya başladı çoğu üniversite öğrencilerinden oluşan dinleyici topluluğuna. Alabildiğine ayrıntılı bir uluslararası ilişkiler değerlendirmesi verdikten sonra, gene de anlamayan olduysa diye ekledi kıssadan hisse: “İzlediğimiz politika yanlış. Çığırtkanlığı yapılan savaştan hayır gelmeyecek. Kötü adam avına çıkmadan evvel nerede yanlış yaptığımızın izini sürmeliyiz adım adım.”

 

Söz kötü adam avına gelince, sivil toplum örgütü üyesi aldı sözü. 11 Eylül’den bu yana bilhassa New York’ta saçı ya da derisi siyaha çalanlara gösterilen ayırımcılığı, halkın çoğunluğunun ruhu bile duymadan yürütülen operasyonları, açıklamasız sınır dışı edilenleri isim, yer, somut bilgi vererek sıraladı konuşma süresine sıkıştırabildiği kadarıyla. Ardından akademisyenler konuştular; daha nesnel, ama bir o kadar muhalif bir tonlamayla.

 

“Amerikalılar” diye ikide bir genelleyip ötelediğimiz bu toplum içinde, hakim değerlerle zerre kadar barışık olmayan, sunulan bilgi kapsülleriyle doymayan, duyduklarını kıyasıya sorgulayıp fikirlerini eyleme döken azımsanmayacak sayıda birey ve topluluk var.

 

Dışarıdan bakınca olduğundan daha yekpare görüyoruz Amerikan toplumunu. Yarı müstehzi bir ifadeyle Amerikalıların dünyanın geri kalanında neler olup bittiğine dair hiçbir şey bilmediklerine dair yargılarda bulunurken, “onlar” ile “biz” arasına çizdiğimiz sınırı kalınlaştırıyoruz habire. Oysa “onların” savaş çığırtkanları ile “bizim” savaş çığırtkanlarımız sandığımızdan çok daha yakın duruyor birbirine. Aynı mantık, aynı ifade, hatta aynı ses tonuyla konuşuyorlar aynı kürsülerde; tek farkı başka başka dillerde.

15.09.2002

 

İzlenme : 3381
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us