Kelimeler büyü işidir. Harflerin yerini değiştirerek yeni ve sonsuz anlamlar edinmek büyüden başka neyle açıklanabilir? Çocukken biliriz bu sırrı. Büyüyünce unuturuz. Büyüdükten sonra kelimeleri araç gibi görmeye başlarız; kürdan ya da çatal veya kapı tokmağı gibi, kullanıp hemen kurtulacağımız şeyler olarak. Kelimelerin tılsımını hissetmeyi yitirdiğimiz noktada kalın bir duvar çekilir evren ile aramıza.
Bu yakınlarda Anglosakson dünyada "ayrıntı kelimeler" üzerine çarpıcı bir araştırma çıktı piyasaya. Bir dilden bir dile geçerken yitip giden kelimeler üzerine bir araştırma. Yazarı Adam Jacot de Boinod. Yazarın çıkış noktası Arnavutça da "bıyık" anlamına gelen 27 ayrı kelime olduğunu keşfetmesi. Yazar buradan hareketle Arnavut toplumunun erkek egemen dokusuna dair ipuçları devşirilebileceğini iddia ediyor. Keza bu mantığa göre, doğrudan tercümesi olmayan kelimeler, aynı zamanda bir dili ve bir kültürü okumanın, çözmenin anahtarları. Mesela sadece Almanca da "hesabı ödemeden kalkıp giden kişi" anlamına gelen bir kelime olması tesadüf mü? Karşılığı "zechpreller".
Veya Fransızcadaki "seigneur-terrasse": "kefede oturup para harcamadan vakit geçiren adam". Ya da Japoncadaki "tsuji-giri" kelimesi. Meali: "Yoldan geçen yeni biri üzerinde başka bir kılıç tekniği denemek". Ya da gene Japoncadaki "eshaku" kelimesi, "15 derece açıyla eğilip selam vermek"!
Vietnam da "sen" anlamına gelen toplam 18 ayrı kelime var. Hitap edilen kişinin genç ya da yaşlı, yakın ya da uzak oluşuna göre değişiyor kullanılan "sen". Kitapta bir de "çene altında biriken et parçası" için Nikaragua da "alang" kelimesinin kullanıldığı belirtilmiş. Sözlüğü derleyen Türkçeye yakından baksalardı bizdeki "gıdık" kelimesini atlamazlardı heralde.
Kültürlere ayna tutan kelimelere birkaç örnek daha.
Endonezya da "didiş" kelimesi: "gece vakti yatakta kafadan bit ayıklama". Hawai de "pana poo" kelimesi: "unuttuğun bir ismi hatırlamak için kafanı kaşımak". Farsça daki "mahj" kelimesi "bir hastalığı atlattıktan sonra insana gelen güzellik". Japonca daki "bakku-shan" kelimesi "arkadan bakınca güzel börünen ama önden hiç de öyle çıkmayan kız". Ya da italyanca daki "pomicione" kelimesi: "kadınlara yaklaşabilmek için her türlü yolu deneyen erkek". Favori kelimelerimden biri "fyrassistent": "deniz feneri bekçisinin yardımcısı". Ya da Malay dilindeki "desir" kelimesi: "rüzgarın kaldırdığı kum tanelerinin çıkardığı ses".
Şeytanı bilmem ama dillerin özü ayrıntılarda gizlidir. Bir dilin haritası, ara sokakları, çıkmaz sokakları, kestirme yolları, yabanıl halleri hep nüanslar sayesinde ifade kazanır. Osmanıcadan Öztürkçeye geçiş serüvenimizde kelime hazinemiz ciddi ölçüde daraldı. Ulus- devletleşme sürecinde en çok ayrıntıları yitirdik toplum olarak. Renklerin, seslerin, tadların, ruh hallerinin ayrıntılarını arıyorum yazarken, yitip giden kelimelerin hayaletleriyle konuşmak gibi. Varlığını bilmediğim ama gündelik dilden ayıklanmış, bugün artık ne "kelimeler mezarlığına" ne bu dünyaya ait onlarca yüzlerce binlerce kelime uzaktan çağırıyor beni. Eskiden kaç kelime kullanabilirdik "sarının tonları" için, şimdi bir tek "sarı" var elimizde. Farsça ya da Arapça kökenli kelimeleri atarken dilimizden, ayrıntıları da attık bilmeden.
"Tesadüf" ün yerine "rastlantı" kelimesini geçirdik tahta. İyi hoş da nereye gitti "tevafuk"? Sonuçta öyle bir Türkçe lazım ki bana, içinde tesadüfe de rastlantıya da yer olsun, tevafuk da vücut bulsun.
Hurufi ki
suçlandı kovalandı yanlış anlaşıldı ve mahkum edildi
yaradılanın suratında Rab dan ibareler gördüğü için?
Hurufi ki
suçlandı kovalandı yanlış anlaşıldı ve mahkum edildi
harf i kutsal, insanı eşref-i mahlukat bildiği için?
Ayrıntılar da gitti, Hurufiler de. Vaktiyle ikisi de vardı bu memlekette.
Kasım 2005