. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Seçim ertesi ‘İslam ve kadın’

Amerika’da ikinci dalga kadın hareketi, gerek kişisel hayatları dönüştürmek, gerekse hukuki ve yapısal ayrımcılığı sorgulamak açısından büyük kazanımlar elde etti bugüne değin. Hareketin bir başka önemli niteliği, ilgi alanını sadece “içsel” meselelerle sınırlı tutmayarak, dünyanın farklı farklı ülkelerinde yaşayan kadınların karşılaştıkları sorunları da siyasi gündeminin baş sıralarında tutmayı başarması oldu. Ne var ki, başka açılardan son derece geniş perspektifli olabilen ve hem teoride hem toplumsal hareketlilikte heterojenliğini samimiyetle geliştirebilen Amerikan kadın hareketinin hâlâ ve ısrarla önyargıyla yaklaştığı temel bir mesele var: “İslam ve kadın”. Bu iki kelime yan yana geldiğinde, derinlere kök salmış önyargılar aniden çıkıveriyor su yüzüne. Türkiye’deki seçimler aynı kalıbın tekrarına vesile olacağa benziyor bir kez daha. İdeolojik yelpazenin farklı farklı köşelerinde mevzilenen kadın aktivist ya da akademisyenlerden hep aynı soruyu işitiyorum bugünlerde:

 

–”İslamcıların başa gelmesi kadınlar açısından neleri değiştirecek?”

 

Konuşma ilerledikçe, bir de bakıyorum ki soruyu soran kişi, tarihsel ya da coğrafi farklılıkları tamamen göz ardı ederek, kuşatıcı–boğucu bir genelleme yapıvermiş. Bir de bakıyorum ki ülkeler ülkelere, kelimeler kelimelere karışmış. Türkiye’den söz ederken ya Bahreyn ya Fas; ama muhakkak Cezayir ve illâ ki Afganistan giriyor devreye. Keza AKP’nin yükselişini anlamak üzere yapılan saptamaların arasına, Hamas’ın yoksul kesimlerden gördüğü desteğe dair analizler karışıveriyor. Temel ölçüt, “Batı” ve “Batı–dışı” olmaya görsün bir kere, bütün Müslüman ülkeler üç aşağı beş yukarı aynılaşıyor. Türkiye ile Bahreyn arasındaki farklılıkları takip edemeyenlere, Türkiye’nin geçirdiği farklı evreleri anlatmak daha da zorlaşıyor. Bu önyargıyla yaklaşıldığında İslam bir çimento kalıbı adeta. Nereye dökülürse dökülsün alabildiğine sabit kalıplar çıkarıveriyor ortaya. Kalıbı parçalayabilmek için soruyu parçalama gereği duyuyorum ben de: “Hangi dönemdeki, hangi mekândaki, hangi İslami oluşumlardır sözünü ettiğiniz? Ve tabii hangi kadınlar açısından?”

 

“İslam ve kadın”, ilk bakışta akla yatkın ya da göze cazip görünse de aslında son derece yanıltıcı olabilecek bir başlık. Bu başlığı böylesine rahat biçimde kullanmayı sürdürdüğümüz müddetçe tarihsel dönüşümleri, coğrafi farklılıkları, sınıfsal kopuklukları ya da kültürel başkalaşımları takip etmemize imkân yok. Üzücü olan, düşündürücü olan, böylesine yutucu, kuşatıcı genellemelerin sadece Batı’da değil, Türkiye’de de hayli alıcı bulduğunu, bulabildiğini gözlemlemek. “İslam ve kadın” başlığını tek ve mutlak bir biçimde okumak, sadece konuya önyargılarla yaklaşan gayrimüslim camianın değil, kendi benimsediği İslam anlayışını her şeyin önüne geçirmeye çalışan kimi çevrelerin de işine gelmişe benziyor. Sonuçta klişelerimizi çarpıştırıp duruyoruz.

 

Batı’da ikinci dalga kadın hareketinin en önemli kazanımlarından birisi, tarihin yeniden ve yeniden yazılabileceğini göstermekti gerek akademi içi gerekse akademi dışı çevrelere. Tarihin kenarlardan da yazılabileceğini, marjinal yahut önemsiz addedilen özneler açısından da yorumlanabileceğini göstererek. Mesela Rönesans diye adlandırılan dönem, alt sınıftan kadınlar açısından bakıldığında meseleye gerçekten bir “yeniden doğuş” anlamına mı geliyordu? Kaybolan, sesine kulak verilmeyen, kenarlara itilen, sıradan ve basit, önemsiz ya da yok sayılanlar açısından yazmaya kalktığımızda nasıl bir tarih birikimi çıkacaktı ortaya? Mesela diyelim ki feodal lordu merkeze alan tarihsel anlatının, aynı bölgede yaşayan cahil değirmenci açısından nasıl zuhur etmiş olabileceğini anlamaya çalıştığımız ve sonra bir adım daha atıp bir de o cahil değirmencinin karısı açısından ne anlam ifade ettiğine baktığımız ve bunu bir ilke haline getirdiğimiz takdirde, egemen tarih anlayışının dönemselleştirme ve kavramsallaştırma ölçütlerine eskisi gibi sadık kalabilecek miydik gene de?

 

Türkiye’de kendi tarihimizi böylesi bir gözle okuyup yorumlamakta pek fazla yol kat etmiş değiliz ne yazık ki. Oysa benzer soruları “İslam ve kadın” başlığına uygulayabildiğimizde şaşırtıcı bir çeşitlilik ile karşılaşacağız belki de. Mesela Osmanlı İmparatorluğu boyunca çeşitli tarikat yapılarında kadınlar nasıl konumlanmışlardı? Ya da İslam mistisizminin Tanrı’nın Celal yüzünden ziyade Cemal yüzünü öne çıkarması bire bir kadınlar açısından ne tür açılımlar sağladı, sağlayabildi? Az sayıda da olsa son derece önemli çalışmalar da var adım adım ilerleyen. Suraiya Faroqhi, Madeline Zilfi, Leslie Pierce gibi araştırmacıların çalışmaları kadınların açtığı boşanma davalarına, yürüttükleri ticaret ilişkilerine, haremdeki yapılanmaya; ama en önemlisi “sıradan” kadınların gündelik hayatına ışık tutuyor. Cemal Kafadar’ın gün ışığına çıkardığı Asiye Hatun’un mektupları, kafamızdaki pasif tarikat ehli kadın modelinin hayli dışına çıkıyor. Ya da Margaret Smith’in kaleminden okuduğumuz Rabia, klişelerle yüklü filmdeki versiyonundan çok daha derin ve radikal bir portre sunuyor.

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı farklı özneler açısından nasıl yaşanmış olabileceğine dair hâlihazırda çok çok az çalışma var elimizde. Oysa bugünkü dinamikleri değerlendirmekteki basiretsizliğimizin önemli bir sebebi tarihe dair cehaletimiz, yani talihsiz tarihsizliğimiz. Geçmişteki çeşitliliklerin ayırdında olmamamız, bugünkü açılımları göz ardı etmemizi kolaylaştırıyor. Türkiye’de mikrotarihçilik ve kadın tarihçiliği alanında yapılan çalışmalar çoğaldıkça, geçmişin sandığımız, sanmak istediğimiz gibi yekpare olmadığını görmek durumunda kalacağız. O zaman, “İslam ve kadın” gibi alabildiğine karmaşık ve dinamik bir konuyu aydınlatmaktan ziyade genellemeler içinde boğmaya yarayan bir başlığı kullanmaktan da mümkün mertebe kaçınabiliriz belki de.

 

10.11.2002

 

İzlenme : 3869
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us