|
|
Yazılar |
Reddetme cesareti |
İsrailli binbaşı Stav Adivi, Filistinlilere karşı savaşmayı reddetti ancak iki tarafa da yaranamadı
"Ben ve arkadaşlarım öncelikle kendi insanımızla hesaplaşmak zorunda kaldık. Kendi akrabalarımız, eşlerimiz, çocuklarımız, dostlarımız, dindaşlarımız, emrimiz altında bulunan ve emri altında olduğumuz askerlerle. Şu anda yaklaşık 500 kişiyiz; geçen seneye göre daha kalabalığız şüphesiz. Az olmanın, azınlıkta kalmanın haksız olmak anlamına gelmediğine inanıyoruz," diyor kürsüden. Dökülmüş saçları, kalın çerçeveli gözlükleri, irice göbeğiyle tipik bir aile babası, orta kademeli memur Falanfilan Efendi izlenimi veren bu adam, işgal altındaki Filistin topraklarının kontrol noktalarında uzun yıllar görev yaptıktan sonra, 18 yaşından beri hizmet ettiği İsrail ordusunun emirkomuta zincirini kırmayı göze alarak savaşmamayı tercih eden bir binbaşı. İsmi Stav Adivi.
"Eğer elinizde güç varsa, kullanırsınız" diyor tedirgin bir üslupla. "Bizler elimizdeki gücü kullandıkça işgal altındaki topraklarda adil bir sistemin kurulması mümkün değil. Sürekli ve sistematik olarak topyekûn bir halka kötü muamele ediyor, haksızlık yapıyoruz. Kontrol noktalarında karşımıza çıkan her Filistinliye zorluk çıkarıyoruz. Teorik olarak bakarsak, sadece ve sadece şüphelendiğimiz insanları arayıp hırpalarız. Ama pratikte, gördüğümüz her Filistinliden şüpheleniyoruz. Her biri ve hepsi birden canlı bomba olabilir. Bugün değilse yarın bizi öldürmeye kastedebilir. Hepsinden şüphelendikçe, hepsine kötü davranıyoruz."
Adivi, çeşitli Amerikan üniversitelerinde konuşmalar yaparak, İsrail in dünyadaki en güçlü, en esaslı müttefiğinin kamuoyuna sesini duyurmaya çalışıyor. Konuşmaları iki ayrı kesim tarafından yakından takip ediliyor aslında. O da laflarını tartıp seçerken bu iki tarafı birden ya sürekli gözönünde bulundurmak ya da toptan zihninden çıkarmak durumunda. Salonun kapısında, içeri girmeyen ama bir türlü uzaklaşmak da istemeyen Yahudi Gençliği nden öğrenciler bekliyor. Salonun içindeyse, Filistinli Gençler ön sıralarda. Birinci gruptakilerin duymak istemedikleri şeyler var; ikinci gruptakilerin de bilhassa duymak istedikleri. Hal böyle olunca, kendisinden katiyen -istenmeyenler ve bilhassa- istenilenler arasında dikkatli adımlarla ilerleyerek, rotasını çizmeye çalışıyor Adivi. Bu yüzden olsa gerek sık sık durup belirtme gereği duyuyor kendisinin de Zionist bir vatansever olduğunu ve reddiyesinin devlete karşı değil tam da devletin iyiliği için yapılan bir hamle olduğunu. Belki kapının önünde bekleşenlere, belki de kendine hatırlatabilmek için tekrarlıyor bunları. Sonuçta iki tarafı da tam olarak memnun edemiyor bir türlü. En meraklı dinleyicileri, en candan destekçileri ne-Yahudi-ne-Filistin-kökenli Amerikalı akademisyenler oluyor.
Türkiye de gündelik yaşamda en fazla dolaşıma giren kelime ve söyleyişlerin bir listesi tutulsaydı eğer, "abi tamam haklısın da, n apalım biz de emir kuluyuz" başlarda bir yerlere konurdu muhtemelen. Şöyle ya da böyle, asker ya da sivil, birilerinin altında ve birilerine rağmen hazır ve nazır emir kullarıyız milletçe. Hani sorsalar, içimize sinmeyen çok şey var, var olmasına da, elden ne gelir, bir kere dahil olmuşuz ya ibresi emir, Kâbesi komuta olan düzlemlere. Tek yaptığımız görevimizi yerine getirmek. Bizden istendiği gibi, beklenildiği üzere. Kimbilir ne zaman, kimbilir hangi sivri akıllının koyduğu bir acayip kuralı harfiyen yerine getirmekte ısrar eden asgari ücretli memur Ahmet efendiden, devletin aygıtlarına senelerdir canla başla değil kanla hizmet eden ülkücü militanlara kadar her kademede, her boyutta karşımıza bir gerekçe olarak dikiliyor "görevini yapmanın masumiyeti."
Ne var ki bahsi geçen görevler zerre kadar masum olmamayı sürdürdükçe, ezik bir tevazuyla dillendirdiğimiz "görevini yapmak" fiili de öykündüğü masumiyete ihanete etmekten öteye geçemedi asla. Hannah Arendt in, öndegelen Nazi liderlerinden Adolf Eichmann ın İsrail deki mahkemelerini takiben yazdıklarında da ısrarla belirttiği gibi, insanlık tarihi boyunca bunca acıya sebep olanlar öyle sanılageldiği gibi şeytani dehaya sahip birtakım karanlık, kötü ve sıradışı liderler değil, görevini yapmayı temel ilke haline getirmiş iyi niyetli sıradan insanlardı. Sadece ve öncelikle görevini yapanlar! Bugün bir Amerikan üniversitesinde kürsüye çıkıp da hem kapıda bekleyen Yahudilere, hem de salondaki Filistinlilere hitap ederek askerliği niçin reddettiğini anlatmaya çalışan askerin konuşması bu açıdan da önemliydi. Görevlerini sessiz sedasız sorgusuz sualsiz yerine getiren "iyi kalpli" sıradanların boğucu gölgesinde, tek tük de olsa görevini yapmayanların da olduğunu, olabildiğini gösterdiği için.
13-10-2002
|
İzlenme : 4849 |
Geri Dönmek İçin Tıklayın |
|
|
|