Yasaklar ne kadar anlamsızsa isyanları da o denli komik. AKP iktidara gelmişken hatırlatalım dedik
Sahne, klişelerle yüklü bir aksiyon filmine yakışacak sûrette. Filmin kötü adamları (bağlı bulunduğum Kadın Çalışmaları Merkezi nin akademisyen-aktivist-feminist kimi elemanları), filmin iyi karakterinin (ben) bulunduğu odaya girmiş, çaktırmadan etrafı kolaçan etmekteler. Bu arada tavana yapışmış, soluğunu tutmuş, tehlike geçene kadar hareketsiz bekliyor filmin kahramanı (bantlarla yukarıya tutturulmuş bir adet plastik torba). Kötü adamlar aslında kahramanı enselemek üzere gelmemişler çünkü onun burada olduğunu dahi bilmemekteler. Onlar sadece kıllanmış vaziyetteler. Ve tam da şu noktada, tam da şu anda, tam da kahramanın altında durmakta oldukları için, başlarını kaldırıp da yukarıya bakmadıkları müddetçe bir sorun yok gibi görünüyor. Ne var ki filmin iyi karakterinin çok geçmeden dehşet içinde fark edeceği üzere, aslında kahraman büyük tehlikede. Zira varlığının belli olması an meselesi. Ya kolundaki kılıç yarasından damlayan kan ya alnından süzülen ter... ama illa ki bir sekilde yukarıdan aşağıya çattadak düşüverecek bir şeyler. Önce bir şeyler düşecek yukarıdan, sonra da kahramanın kendisi iniverecek aşağıya. Gözlerimi devirip umutsuzca bakıyorum tavandaki plastik torbaya. Etrafını çeviren bantlardan birkaçı ısının etkisiyle çıkmış bile. Neyse ki dayanıyor öteki bantlar. Neyse ki hiçbir şeyin farkına varmadan, odayı terk ediyor aslında her biri iyi kadınlar olan kötü adamlar...
Onlar çıkar çıkmaz çalışma masasını odanın ortasına getiriyorum. Tecrübeyle sabit, eğer çalışma masasını odanın ortasına getirip, kaymaması için yatağa dayarsanız ve bu vaziyetteyken üzerine bir adet sandalye yerleştirip bunun da üstüne çıkarsanız, ve bu arada düşmemek için bir elinizle duvara tutunup, açıkta kalan elinizle de tavana değerseniz, bir adet plastik torbayı yukarıdaki yangın alarmının etrafına dolayabilmek için gerekli olan ilk koşulu yerine getirmiş sayılırsınız. Bir sonraki aşama, tavana değen tek elinizde tuttuğunuz yırtık plastik torbayı, önceden küçük küçük ayırmış olduğunuz ve şimdi ağzınızda taşıdığınız bant parçacıklarıyla yukarıya mıhlamak. Bunu da yapabildiğiniz takdirde, tavandaki aşırı hassas yangın alarmı, aşağıda içeceğiniz sigaraların dumanından tamamen habersiz uyuyabilir plastik kılıfında.
Şüpheli havalandırma borusu
Ne var ki bu plan sadece geceleri geçerli. Gündüzleri ek önlemler şart. Kaldığım binaya çalışmaya gelen kadınların hepsi de birbirinden fanatik sigara karşıtları olduğu için, gündüzleri iki kat dikkatli davranmak gerekiyor. Yangın alarmını sıkı sıkı mumyalandıktan sonra, kapıların altına ince bezler tıkıştırmak, tütsü üstüne tütsü yakmak, üzerindeki yazıya bakılırsa okyanus adaları gibi koktuğunu iddia eden ama bana nedense Boğaz kenarı balık-ekmek gibi kokan oda spreyleri sıkmak, greyfurt ve portakal kabuklarını ikiye katlayıp havaya püskürtmek... Bu başdöndürücü rayihanın bastıramayacağı koku olmadığına, bu işte hayli ustalaştığıma inanıyordum ki, bir sabah ani bir mesaj geldi. "Binanın içinde ya da bahçesinde sigara içme yasağına uyulmadığı görülmektedir. Merkezimizde çalışan araştırmacılara sadece kendi sağlıklarından değil, başkalarının sağlığından da sorumlu olduklarını hatırlatırız."
Anlayamadığım nasıl olup da anladıkları. Dumansız ateşten yaratılmış cin taifesinden farksızdı içtiğim sigaralar. Ne kapılardan geçebiliyordu duman ne de alarma değebiliyordu şimdiye kadar. Aklıma gelen tek yol, ocağın üzerindeki havalandırma borusu. Ondan şüphelenmekteyim. Eğer aynı anda hem o boruyu tıkayıp hem de dış pencereden havalandırma sağlayabilirsem, tüm düzeneği lehime çevirebilirim. Gerçi epey uğraştıracak gibi görünüyor. Ama işte baskının olduğu yerde yeşerirmiş itaatsizlik. Ve yasaklar ne kadar anlamsız olursa, isyanları da o denli komik. Hazır AKP iktidara gelmiş iken, hatırlamakta fayda var dedik.
10-11-2002