|
|
Yazılar |
Anarşist aşklar |
"Vadinin Anarşistleri" sadece Boston civarındaki değil, dünyanın envai çeşit vadilerinde yeşeregelmiş siyasi oluşumlara parmak ısırtacak bir inanç ve şevkle oradan oraya koşturan küçük bir grup. Son günlerde, "ABD de giderek artan şiddet açlığı ve savaş ihtiyacına karşı ne yapmalı, nasıl yapmalı?" sorusu var gündemlerinde. Sergiler, dilekçeler, dar bütçeli ama bol katılımlı paneller, belgeseller, broşürler ve fanzinler, fanzinler, fanzinler...
Vadinin Anarşisti Andrew, hiperaktif grubun hiperötesiaktif elemanı. Onu ne zaman görsem daha az evvel bir yerden ayrılmış bir başka yere yetişmek üzere, iki nokta arasındaki en kestirme mesafeyi en kısa zamanda alma telaşında oluyor. Bula bula başka örnek niye bulamadım bilmiyorum ama, Mirkelam ın eskimeyen eski klibindeki hızla kayan zemin geliyor hep aklıma. Onunla beraber koşmaya, koşturmaya alışmak gerekiyor Andrew ile sohbete kalkınca. Çoğu zaman kızarkadaşı Aimee de oluyor yanında. Andrew ne kadar yapılı, göbekli, velhasıl devasa ve bir de kızıl-beyaz Viking profilinde ise, Aimee de o kadar minyon, kara kuru. Ya bisiklet üzerinde, ya son dakikada yetişilmiş otobüslerde, ya da tabana kuvvet mekik dokuyorlar beraber bir yerden bir yere. Şiarı KAOS olsa da, titizlikle uyduğu haftalık bir düzen var Andrew ın. Çizelgeye göre haftanın her günü dolu. Altı gün sürdüyse bu dünyayı yapması, fazladan bir çaba lazım, malûm Tanrı değiliz biz, yedi gün sürer en azından yıkması, diyor Andrew.
Hafta başı, Pazartesi sabahları, yükselen savaş çığırtkanlığını protesto edebilmek için İnka berelerini takıp yol kenarına diziliyor Andrew ve arkadaşları. Ellerinde "Savaş istemiyorsanız kornaya basın! Gene basın! Gene basın!" yazılı pankartlarla. Kimsenin kimseye değil korna çalmak höt dediğini dahi duymadığım bu rafine diyarda, Vadinin Anarşistleri önlerinden geçen hemen her arabaya korna çaldırmayı başardıkları gibi, çalınan kornalara ellerindeki zurnalarla karşılık vererek tarûmar ediyorlar nezaket ve medeniyet ölçütlerini. Salı akşamları film gösterimleri. Amaç sinema tarihinin damardan muhalif ürünlerini göstermek. Ama işte bazen kasetler çizik bozuk çıkıyor, ya da hep aynı filmleri izlemekten sıkılan bir eski üye araya daha az muhalif ama daha eğlenceli bir film sokuyor. Her halükârda önce filmler gösteriliyor eli yüzü düzgün bir ekranda, sonra da salonun ışıkları açılmadan, artık sadece karınca orduları yansıtan ekranın ışığında tartışmaya açılıyor izlenenler. Çarşamba öğlenleri, Bush ve Kristof Kolomb u, "öncemiz" ve "sonramız" başlıkları altında, tıpatıp aynı cümleler, aynı kelimelerle anlatan broşürler dağıtılıyor sokaklarda. Sayfanın sonunda küçük bir dipnotla:
"Kim demiş uygarlık yok diye? Artık frengi de kalmadı, frengi bulaştıracak yerliler de". Perşembe ve Cuma akşamları muhtelif müzik gruplarına çalma fırsatı verebilecek barlar ve mekânlarla bağlantılar kuruluyor ve hazır o bağlantılar kurulmuşken, müzik dinlenip içiliyor. Hafta sonları birer saat muhakkak Chomsky ye adanmış durumda. Bir bölüm, bir paragraf, illâ ki Chomsky nin elinden çıkma birkaç satır okunup tartışmaya açılıyor. Tartışmalar bazen Chomsky nin bile tahayyül edemeyeceği mecralara sapabildiğinden Vadinin Anarşistleri ne kapılarını açmaya gönüllü çok fazla kitapçı yok ortada. Duruma göre mekân değiştiriliyor. Ama mekân zaten hep değişen bir şey Andrew a göre. Ne zaman büyük bir etkinlik olsa Washington da, New York da, orda burda, atlanıp gidiliyor önceden ayarlanan toplu taşıma araçlarıyla. Hafta dediğin yedi gün, bir de öğrencilik olunca serde, dersleri, ödevleri, sınavları serpiştirmek gerekiyor tüm bu aktiviteler arasına.
Cumartesi öğleden sonra. Chomsky tartışılacak, Andrew yok ortalarda. Pazar sabahı, çocuklarını market arabalarına oturtup aheste revan tıka basa alışveriş yapan evhanımlarını tüketim-toplumunun-zararları hakkında aydınlatmak ve hiç olmazsa bir gün, bari bir tek gün hiçbir şey tüketmemeye ikna etmek üzere harekete geçtiğinde grup, bekle bekle yok Andrew. Nihayet ağır ve isteksiz adımlarla yaklaşıyor uzaktan. - "Nesi varmış?" diyor birisi birisine. - "Amiee terk etmiş" diyor beriki. Dertleşme arzusu öyle derin ki, gıyabında dedikodusunun yapılmasına kızmayı akıl edemeden araya giriyor Andrew: "İlişkimizin monotonlaştığını düşünüyormuş, yeterince hareket yokmuş hayatımızda." Derin bir sessizlik oluyor grupta.
24-11-2002
|
İzlenme : 5626 |
Geri Dönmek İçin Tıklayın |
|
|
|