1985 yılında New York Modern Sanatlar Müzesi, "Uluslararası Resim ve Heykel" sergisini açtığında, etkinliği düzenleyenler kendilerinden öylesine emindiler ki, "Buraya alınmayan bir ressam kariyerini gözden geçirse fena olmaz" yollu talihsiz açıklamalar dahi yaptılar. Sergide sadece 169 sanatçıya yer verildiğinden, kariyerini gözden geçirmekle yükümlü olanların sayısı pek de az değildi. Üstelik sergiye kabul edilenlerin hepsi ya Amerikalı ya da Avrupalı olduğu gibi, içlerinde yalnızca 13 tanesi kadındı. Haliyle bu "uluslararası etkinlik", kapsayıcılığıyla ya da evrenselliğiyle filan değil, dışlayıcılığı ve Batılı-beyaz-erkeğin borusunu öttürmesiyle dikkatleri ve tepkileri çekti. Ama gene de kimse bu tepkilerden bilhassa birinin ne denli sivri boyutlara varabileceğini ve uzun soluklu olabileceğini tahmin edemezdi.
Serginin peşi sıra bir sabah New York ahalisi alışkın olmadıkları bir posterle karşılaştı sokaklarda: "Kadınların Metropolitan Müzesi ne girebilmeleri için illa da çıplak olmaları mı gerekiyor?" Sorunun altında belirtildiğine göre meşhur ve meşum müzenin modern sanatlar bölümlerinde eserleri sergilenen sanatçılardan yalnızca yüzde 5 i kadın iken, tablolarda resmedilen modellerin yüzde 85 i kadındı. Eğer kadınsan, resim diye de bir sevdan varsa, sanat dünyasında varolabilmenin en kestirme ve yegâne geçer yolu, ressamlıktan derhal vazgeçip, "nü" olmaktı. O zaman müzelerin kapıları açılabilirdi önünde. Yok eğer kadınsan üstelik siyahsan üstelik Batı dünyasının dışından bir yerlerdensen, üstüne üstelik kaymak tabakadan filan da gelmiyorsan,... tablolarını dolaba kaldırıp, "nü"lüğe filan da kalkışmayıp, yol yakınken başka bir iş aramayı düşünebilirdin mesela. Posterleri hazırlayanlar, kendilerini "sanat dünyasının vicdanı" olarak adlandırdılar. Nam-ı diğer "Gerilla Kızlar."
Kısa zamanda anlaşıldı ki, sokak posterleri sadece başlangıçtı. Gerilla Kızlar, sanat dünyasında nicedir devam eden cinsiyet ve ırk ve sınıf ayrımcılığını gözler önüne sermek ve ortalığı biraz bulandırmak amacıyla, insanlara öncelikle sayı saymayı öğütlediler. "Şüphen mi var? O zaman say!" Herhangi bir müzeyi, galeriyi, sergiyi seçip içinde kaç adet kadın ressama yer verildiğini saymakla işe başlanabilirdi mesela. Ne demek istedikleri çok çabuk anlaşıldı da, kimse kendi sorumluluğuyla yüzleşmek istemedi. Müze yetkilileri, sergileri düzenleyen seçicileri (küratörleri), seçiciler aracıları, aracılar ressamları suçladı zincirleme takım halinde. Mesele had safhada karışık ve bol miktarda elitizme bulaşmış olduğundan, Gerilla Kızlar bundan sonraki ayları ve yılları aralıksız muhalefetle geçirdiler. Fakat bu aynı zamanda ünlerinin de katlanarak artmasına sebep oldu. Basın onların kim olduğunu illâ ki bilmek istiyordu.
Üstü goril altı file çorap
Bu noktaya kadar anonim kalmayı başaran grup elemanları, basının karşısına çıktıklarında goril kılığındaydılar. Tam da goril sayılmaz. Kafalarında goril maskeleri, altlarında file çoraplar ve topuklu ayakkabılar. "Tıpkı Robin Hood, Zorro ya da Batman gibi biz de ezilenlerin yanındaki maske figürleri geleneğinden geliyoruz. Tek farkla. Onların hepsi erkekti!"
Yüzlerden sonra isimlere geldi sıra. İsimlerde bireysellik önemsendi ama. Grup elemanlarından her biri çoktan mevta olmuş bir kadın ressamın ismini aldı üzerine. (Son zamanlarda yaşanan bölünmeden özellikle Frida Kahlo sorumlu tutuluyor mesela.) 1980 sonları ve 1990 başları grubun ününün ve gücünün had safhada olduğu yıllardı. Yeni Sağ ın alabildiğine palazlandığı dönemlerde onlar, kürtaj hakkı, cinsel taciz, Körfez Savaşı, işsizlik, evsizler, Amerikan dış politikası... gibi bolca dikenli konulara el atıp, muhalefetlerinin kapsamını günden güne, andan ana değiştirdiler. Değişkenlik önemliydi; keza çeşitlilik de. Pornografi konusunda ne düşündüklerini soran bir gazeteciye, Gorillerden biri şu cevabı verecekti: "Pornografiden ne anladığımız konusunda bir fikir birliğine varır varmaz, onun hakkında da bir şeyler düşünme aşamasına geçeceğiz."
Aradan geçen 17 yıl boyunca Gerilla-Goril Kızlar 80 den fazla orjinal poster hazırladılar, azımsanmayacak sayıda galeri ve müzenin uygulamalarını gözden geçirmesini sağladılar, ayrımcılığı sürdüren kişi, kurum ve yapılanmaları ifşa ettiler. Grubun üye sayısının bir dönem binleri bulduğu tahmin ediliyor, ardından küçülüp geri çekildiler, karabatak gibi çıkıp çıkıp yeniden battılar ve yakın zamanda en kadim üyelerinin kavgalarına tanık oldular. İki kitap yazdılar, üniversitelere-sanat okullarına atölyelere konuşmacı olarak katıldılar, mizahi damarlarını hiç kaybetmediler ve file çoraplarını çoktan attıkları halde maskelerini hiç çıkarmayıp daima anonim kaldılar.
08/12/2002