Edebiyatın değil ama edebiyatçı-nın beş ayrı yüzü var. İç içe geçmiş, sınırları erimiş, öyle ki artık yüzey olmaktan çıkıp, deriye ve derine işlemiş beş ayrı maske. Ne zaman hangi maske geçer öne, ne zaman hangisi saklanır geride perde perde, tayin etmek zor. Kim bilebilir şu anda hangi yüzümüzü takındığımızı biz bile bilemedikten sonra? Eşlerimiz, sevgililerimiz, hatta ve hatta terapistlerimiz dahi ayırt edemez çoğu zaman bir yüzümüzü berikinden.
Kibir
Edebiyatçının birinci yüzü kibir yüzü. Kulağa ne kadar nahoş gelse de, kibrin simyası kaçınılmaz olarak karışır yazının mürekkebine. Yazara kibir gerekli, günde üç öğün damla damla. Zehir ve panzehir saklı aynı maddede. Ölçüye dikkat! Kaçırınca başlarsın zehirlenmeye. Lakin kibir tadına doyulmaz bir iptila, illa ki bir şişesi hazır olacak yanıbaşında. İçten içe inanacaksın yazdığın kitabın pek bir matah, son derece özel olduğuna, inanacaksın ki yazmayı sürdürebilesin aylar ve seneler boyu. Yoksa nasıl kapanabilirsin kendi küçük odana, asosyal kavanozuna, yoksa nasıl deşebilirsin zihninin içini? Didin-çalış-yaz-sil-yaz tekrar-gene sil baştan... İnşa et kelime kelime. Kimselere söylemesen de bu küstahça zannı, sen kendi kendine inanacaksın pek bir yetenekli ve başkalarından farklı olduğuna. Şişireceksin egonu, inanacaksın ki daha evvel yapılmamış, hiç mi hiç başarılmamış bir eseri satır satır biçimlendirmekte olduğuna, oyalayacaksın ki kendini tüm bu kibirli yalanlarla, devam edebilesin yola.
Korku
Edebiyatçının ikinci yüzü korku yüzü. Derinde bir yerlerde saklanmış ama açılmayı bekleyen mühürlü bir mektup gibi ölüm korkusu. Yazarlar ölümden ölesiye korkan insanlardır. Yazarlar faniliklerini kabullenmekte zorlanırlar. Beşir Fuad ın yarı müstehzi, yarı hüzünlü bir edayla sorduğu o malum soruyu mümkün mertebe kendilerine sormaktan kaçınırlar. "Peki ya sonrası?.. Sonrası... Hiç." Yazarların kara listesindedir bu meşum kelime, edebiyat sahasında var olmayı, isim yapmayı arzulayanlar HİÇ e dayanamazlar. Neyzen Tevfik, ruhu şad olsun, ürkmeden yapar bunu ama edebiyatçı yapamaz göğsüne koskoca bir HİÇ yaftası asıp dosdoğru kameraya bakmayı. Edebiyatçılar, tam tersine, ellerinde olsa hepten silecekler bu kelimeyi sözlüklerden; yeter ki bir şeyler kalsın onlardan geriye, sonraki kuşaklara, bir iz, bir hikâye, bir kitap, bir külliyat. Hepsi sırf Ben buradaydım diyebilmek için. İlla ki bir başkaldırı faniliğe.
Keder
Edebiyatçının üçüncü yüzü keder yüzü. Ne kadar kabiliyetli yahut keyifli olursan ol, peşini bırakmayan bir ince keder, gölge gibi adım adım ensende. Ne çok satmak, ne ünlenmek, ne başka dillere çevrilmek, ne sevilmek, ne yerilmek... Hiçbirinin sızamadığı bir zırh gibi keder denilen. Anlayamazsın bir türlü, ne zaman nerede, ömrü hayatının hangi deminde, çocukluğunda mı gençliğinde mi, daha dün mü yoksa seneler evvel mi, sahi ne vakit bu kadar incinmişsin? Bu kadar mı yaralısın özünde? Bu kadar mı sırça yüreğin, kırılmışsın, haberin yok. Parmak uçlarında kesikler, dokundukça kendine, ellerin kan içinde...
Kararlılık
Edebiyatçının dördüncü yüzü kararlılık yüzü. Yaşamın direnci başka, yazının direnci başka. Yaşam bir esintide bükebilir belini. Sen ne kadar direnirsen diren. En derin aşklar bile biter, sevgilin terk eder, en yakın dostun ihanet eder, işler ters gider, rüzgâr yanlış yerden eser, hayat denilen seyrüsefer irili ufaklı engebe, beklenmedik tuzaklara gebe. Ne gam. Yazının direnci başka yerde saklı. Yazdıkça yazmayı öğrenirsin. Yazdıkça kararlılaşırsın. Kol gücüyle çalışan bir işçiyle paylaştığın bir ortak alan olduğunu fark edersin: Emek. Yazının kabiliyetten ziyade kararlılıktan beslendiğini anladığın an, artar kendine ve mürekkebine olan güvenin. Daha çok emek sarf ederek, daha azimli, daha kararlı yazarsın.
Kayıp
Edebiyatçının beşinci yüzü kayıp yüzü. Dışarıdan pek bir sağlam ya da muktedir, şöyle üretken, böyle başarılı görünen edebiyatçılar dahi, bir uçurumun kıyısında durmuş uğuldayan rüzgâra kulak verir gibi, durmadan duyarlar kayıpların sesini. Her şey bir bedel ödeterek oluşur hayatta. Attığın her adım, edindiğin her kazanım, yazdığın her kitap bir yerlerde bıraktığın bir boşluğa tekabül eder. Kayıp hissi, bir türlü kanaması durmayan bir yara gibi etinde. Sızar ince ince. Ne yazarsan yaz, ne kadar satarsan sat, ne olursan ol, kapanmayan bir gedik ruhunun derinlerinde. Bilirsin ki kaybettiğin o şey her neyse gelmeyecek bir daha. Telafisi münkün olmayan kayıp duygusu edebiyatçının beşinci yüzü, hakkında konuşulması en zor olan yüzü.
Edebiyatın değil ama edebiyatçının beş ayrı yüzü var. Ne zaman hangi maske geçer öne, ne zaman hangisi saklanır geride perde perde, tayin etmek zor.
27/05/2006