Çok değil, bundan en fazla birkaç ay evvel biri çıkıp da “Pablo Neruda’yı nasıl bilirsiniz?” diye sorsa entelijensiya içinde “iyi biliriz” demeyecek yavuz dil sahibi parmakla sayılacak kadar azdı. Oysa şimdi...
Amerika’daki edebiyat çevreleri şu son bir ayı, hakkında herkesin hemfikir olduğu zannedilen bir kült ismi tartışmakla geçirdi: Pablo Neruda. Oysa çok değil, bundan en fazla birkaç ay evvel biri çıkıp da “Pablo Neruda’yı nasıl bilirsiniz?” diye sorsa entelijensiya içinde “iyi biliriz” demeyecek yavuz dil sahibi parmakla sayılacak kadar azdı. Neruda’nın bilhassa demokrat mahfillerde dokunulmazlığı vardı. Neredeyse son otuz senedir devam eden Neruda hayranlığı Clintonlarla beraber daha da palazlanmış, Cumhuriyetçilerin başa gelmesinden sonra ise bir nevi “özgürlük bayrağı, direniş şiarı”na dönüşüvermişti. Ne de olsa şairin bu ülkedeki en büyük hayranları arasında Clinton ve Al Gore geliyordu. Üstelik Clinton’ın yaşgünü hediyesi olarak Hillary’ye Aşk: Pablo Neruda’dan On Şiir’i aldıgı duyulunca bilhassa bu kitabın satışlarında ciddi bir artış yaşanmıştı. Gerçi ara sıra kimi Şilili ya da Şili kökenli kalemşörler ve edebiyat eleştirmenleri cüret edip Neruda kültüne laf etseler; Şili’den çıkma başka yazar ve şairlerin kadrinin bilinmemesinin, mesela Gabriele Mistral ya da Vicente Huidobro’nun bunca ihmal edilmelerinin adil olmadığını, Batı dünyasında Neruda’ya tanınan kutsiyetin temelsiz olduğunu iddia etseler de, şimdiye değin kimsenin bunlara kulak astığı yoktu. Kimseyi ilgilendirmiyordu Şilili eleştirmenlerin Pablo Neruda hakkında söyledikleri. Bu onların “iç meselesi”ydi uluslararası kamuoyunun gözünde. Yaz sona ererken New York Times’da meseleye son noktayı koymak istercesine otoriter bir yazı çıkacaktı: “Nobel ödüllü Pablo Neruda geçtiğimiz yüzyılın tartışmasız en büyük şairi idi.”
Acaba kim ne zaman yarışma düzenlemiş? Birinci çinkoyu önce tamamlayan en büyük şairi senenin, tombalaya varan ise yüzyılın?! Edebiyat eleştirmenlerine böyle içinde bol bol “en” geçen cümleleri kurma savurma rahatlığını veren ne?
Sonra, nasıl olduysa birileri çıkıp da bu kültü sorgulamaya cesaret etti. Bir edebiyat tarihi hocası tevazudan nasibini almamış sivri bir yazı kaleme aldı: “Artık bu hakikati daha fazla gizlemeyelim kendimizden: Neruda kötü bir şair ve dahası kötü bir insan idi.” Neruda değil miydi tam da tarihsel dönemeci kollayarak ne zaman nereye kadar Stalinist olacağına karar veren? Neruda değil miydi nice şiirini doğrudan başkalarından kopyalayan ve bu ortaya çıktığında dahi aşırmaktan geri durmayan? O değil miydi André Breton ile Troçki’nin 1938’de oturup kaleme aldıkları manifestovari metinde hedef aldıkları şair tiplemesi? Hani şu “aman dikkat, sol söylemden bir sürü kötü şair çıkar, sol ideolojiye sahip ilerici bir şair olmak iyi bir şair olduğunuz anlamına gelmez” saptamasının gönderme yaptığı? Neruda değil miydi kendi solunda duranlara tahammülsüz ve bigane? Ve Neruda değil miydi Meksika’daki Troçkistlerin birer birer ortadan kaldırılmaları talimatını almış suikastçılara cinayetten sonra rahatça kaçabilsinler diye pasaport sağlayan?
Yazının en vurucu noktalarından birisi belki de Neruda’yı dünya çapında ünlü ve saygın kılan “gemi” hadisesini sorgulaması. Pablo Neruda İspanyol faşizminin elinden iki bin kişiyi kurtardığı, bu kişilerin bir gemiye binerek İspanya’dan çıkabilmelerini sağladığı için de büyük bir şöhrete sahipti ne de olsa. Oysa bu edebiyat tarihi uzmanı, Neruda’nın gemiye aldığı isimler yerine almayı reddettiği isimler üzerinde yoğunlaşıyordu. Ve ortaya çıkan iddia. Anarşistler, troçkistler, anarko-sosyalistler… kasıtlı olarak liste dışı bırakıldılar, gemiye alınmadılar. Pablo Neruda’nın gemiye binecek şanslı 2000 kişilik listeyi oluştururken salt Stalinistleri, fikren ona yakın duranları seçtiği iddia ediliyor.
Bir yanıyla Pablo Neruda kendi döneminin insanı. Tıpkı yoldaş ve ruhdaşı olduğu Paul Eluard ve Luis Aragon gibi. Milan Kundera yazılarında edebiyatın kült “baba”larından nasıl soğuduğunu anlatırken Paul Eluard üzerinde bilhassa duruyor. “Eluard’ın hem dostu hem de Prag gazetesinin yazarı olan Kalandra’nın asılmasını onayladığını öğrendiğimde şok olmuştum. Bunun sistemin bekası için gerekli olduğunu söylüyordu. Eğer bir şair ölümü alkışlamaya başlarsa bu kurumadan nasibini alacak olan tüm dünyadır.”
Pablo Neruda yazısının yayınlanmasının üzerinden çok az zaman geçmişti ki bu sefer İspanyol edebiyatı içinden çatlak sesler gelmeye başladı. “Senebesene Neruda’yla bir tutuldu İspanyol dilinde üretilmiş yaratıcı eserler. Karşıt-hegemonya salt onunla özdeşleştirildi. Şimdi Miguel de Unamuna, Ortega y Gasset okuma zamanı… Neruda hayranları İspanyolca edebiyatın turistleridir. Kastanyet sesi duyunca kültürün içine girdiklerini, özüne vardıklarını zanneder turistler… Neruda kültünü sorgulama vakti şimdi!”
Bugünlerde elimde Yaşadığımı İtiraf Ediyorum. İstekli isteksiz karıştırıyor atlaya atlaya dura dura okuyorum seneler sonra gene.
Picus, Sayı 16, 2004