DIE WELT: "KÖPRÜDE DURMAK"
BERLİN, 13/02(BYE)--- Tirajı günde 230 bin 150 olan muhafazakar sağ eğilimli Die Welt gazetesinin 11 Şubat 2006 tarihli sayısında, Elif Şafak imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:
--"Köktendinciler İdeallerimize Saldırıyor"...
Karikatür Tartışmasında Türkiye ye Anahtar Rol Düşüyor--
İster Müslüman, ister Hristiyan ya da isterse Yahudi olsun, dünyadaki radikalleri hiçbir şey güncel karikatür kavgası kadar mutlu edemezdi. Diğerleri derinden endişelenirken, kültürler çatışması tezine inanan ve İslam ile Batılı demokrasinin yan yana var olmasının imkansız olduğundan yola çıkanlar durumdan memnunlar. Müslüman dünyası, çok sayıda Batılı gazetecinin gözünde, demokratik ilkelerin dışardan öğretilmesi gereken monolitik, yerinde sayan, despotça bir kültür. Avrupa ülkeleri elitleri arasında Müslüman dünyasının aydınlatılmış toplum sınırları dışında olduğu genel kanısı hakim. Dolayısıyla da Batılı medeniyet, Müslüman göstericilerin gözünde materyalist, monolitik ve ahlaksız bir kesim.
Karikatür tartışmasının muhatapları farklı dilden konuşuyor gibi gözükseler de aslında aynı dili konuşuyorlar: Bu, kinin ifade edildiği bir dildir. Hz. Muhammed i sarığında bir bomba ile gösteren bir karikatür, kini yansıtan bir ifadedir. Elinde, "İslama hakaret edenlerin kafasını kopar" yazan bir pankart taşıyan bir Müslüman gösterici de kin yaymaktadır. Giderek daha güçlü bir şekilde kutuplaşan bir dünyada, kin içeren konuşmalar eleştirilmeli ve kontrol altında tutulmalıdır.
Türkiye de, olayları büyük bir üzüntüyle olduğu kadar aynı zamanda da belirgin bir mesafeyle izliyoruz. Türk medyası, sadece karikatürlerin arkasındaki tutumu değil, aynı zamanda da şiddet uygulayan göstericilerin tavrını da eleştirmeye özen gösterdi.
Tıpkı İngiliz medyası gibi Türk medyası da karikatürleri yayımlamayı reddetti. Tabii ki birkaç radikal Batı karşıtı, özellikle de Danimarka karşıtı sesler duyuldu, ancak bunlar marjinal kaldı ve toplum ile devletin geri kalanınca destek bulmadılar. Sonuç itibarıyla Türkiye nin, Avrupa daki Türklerin ve ABD nin tepkisi nispeten sakin ve akılcıydı.
Karikatür tartışması geçtiğimiz hafta Müslüman dünyasında tırmanışa geçtiğinde, Türk Gıdacıları Birliği (Setbir) Başkanı Erdal Bahçıvan ın, yurtdışı medyasının geniş ölçüde dikkatinden kaçan bir açıklaması oldu. Orta Doğu da Danimarka ürünlerinin protesto edilmesi nedeniyle, Türkiye nin peynir ihraç eden firmaları 10 milyon dolardan fazla kazanç elde etmişlerdi. Bu sinyal, Türklerin sadece kapitalist rekabetteki coşkusunu değil, aynı zamanda da dünyanın kapıldığı kollektif histeriden uzak durmayı tercih ettiklerini yansıtıyor.
Oldukça Müslüman bir ülke olarak karikatürler bizi öfkelendiriyor ve kendimize hakaret edildiği duygusuna kapılıyoruz. Ancak biz, Müslüman dünyasının bunun sonucunda izlediği şiddete de mesafeli duruyoruz.
Siyasi analistler, bu nispeten sükunetli duruşu, Türkiye nin demokratik kültürünün nispi olgunluğuna dayandırıyorlar. Bu belirli ölçüde doğru, ancak Türklerin durduğu noktayı olağanüstü, hatta benzersiz kılan başka bir neden daha var: Türkiye, giderek daha güçlü bir şekilde kutuplaşan dünyada, eşikte yer alan bir ülke. Modernleşme sürecini 18. yüzyılın başında başlatan, Müslüman Orta Doğu daki tek demokratik kültür, AB ye girmek isteyen ülke ve kendini hem Müslüman hem de Batılı olarak gören Türkiye, iki tarafın arasındaki eşikte duruyor.
Şu anki siyasi histeri, İslam ve Batı kültürü arasında aşılması mümkün olmayan bir uçurum olduğunu iddia ediyor. Ancak Türkiye nin kültürü ve tarihi tam da tersine bir tutum sergilediği için gelişti. Bizler, İslam ile demokrasinin yan yana var olabileceğine ve olabildiğine inanıyoruz. Türklerin Batılılaşma süreci yüz yıl önce bu idealle başladı, hükümetimizi bu idealle laikleştirdik ve bu inançla AB ye katılmak istiyoruz.
Ülkemizde sevilen ve değer verilen bu senteze şimdi Müslüman, Hrıstiyan ya da Musevi hiç farketmeden, dünyadaki tüm köktendinciler tarafından saldırılıyor. Bu nedenle Türkiye nin AB üyeliği devasa önemdedir ve iki taraf için de uzun vadeli, olumlu etkileri olacaktır. Bu aynı zamanda, dünyanın kutuplaşmasının engellenmesi yönünde atılmış önemli bir adım olacaktır.
Türk demokrasisinin ağır eksiklerle gölgelendiği kesindir. Türk milliyetçiliğinin tedirgin edici bir şekle bürünebileceği de kesindir. Buna rağmen adaylığından vazgeçmek yerine, ülkenin demokratikleşmesini teşvik etmek önemlidir.
Türkiye melez bir ülkedir, ki bu Batılı modernite ile Müslüman değerlerin yan yanalığına bir örnektir.Bu değerli sentez, Türklerin güncel hayatında belirgin bir şekilde görülmektedir. Sembol olarak Boğaz Köprüsü gösterilebilir. Köprünün sonunda "Avrupa Kıtasına hoşgeldiniz", başında ise "Asya Kıtasına hoşgeldiniz" yazmaktadır. Karikatür kavgasında arabulucu olmak için, soruna bir uzundan değil köprüden bakmak büyük önem taşımaktadır. Müslümanların duyarlılıklarını ve Batılı demokrasinin ilkelerini eşit olarak dikkate almak durumundayız. İhtiyacımız olan şey, her iki pozisyonu da tanıyan bir yaklaşımdır.
Bu kırılgan yapı içersinde, İslam ile Batı dünyasının yan yana var olabileceğini kendimize kesinlikle hatırlatmak zorundayız. Her ikisi de birbirine çözülmez bir şekilde bağlıdır ve birbirine muhtaçtır. Her iki tarafın unsurlarını birleştiren daha çok melez, barışçıl ve demokratik kültürlerin karışımına ihtiyacımız var.
Demokrasiye olan inançlarını daha güçlü bir şekilde ifade eden ve kinci konuşmalarıyla Batı daki insanlara tepki gösteren Müslümanları eleştiren daha çok Müslümana olduğu kadar, Batı da da, Müslüman kültürüne sempati gösteren ve Müslümanlara kin içeren konuşmalarla tepki gösteren daha fazla insana ihtiyacımız var.
Köprünün sesini duymak, Köprü olmak zorundayız.