Yukarıdan aşağıya siyasi-kültürel elit tarafından şekillendirilmiş ve hızlandırılmış Batılılaşma serüveninden geçen kuşaklar barındırır Türkiye. Sorsanız kendini illa ki “Batılı” addeden ve Ortadoğu’dan da Ortadoğululardan da kesinkes ayıran; ama Batı edebiyatı, Batı felsefesi, Batı müziği ve Batı siyasi tarihi hakkında bilgisi de ilgisi de alabildiğine kıt kuşaklar. İş İran’ın (ya da keza farklı Arap ülkelerinin) kültür-edebiyatına gelince iyiden iyiye azalır Türkiye’de nesillerdir mevcut bilgi birikimi. Komşumuz ve tarihsel muhatabımız İran hakkında ne kadar az şey bilir, ne kadar az düşünme gereği duyarız, bunca az bilgiden bolca laf üretmeyi ihmal etmeden.
Belki son zamanlarda biraz biraz kırıldı bu kayıtsızlık, cılız da olsa bir ilgi uyandı İran edebiyatı, sanatı ve felsefesine. Az sayıda konferans ya da panel, TV programı, gazetelerde ya da dergilerde çıkan dağınık yazılar... Bugün yayıncılık dünyasında dolaşımda olan kitaplara bakmak bile başlıbaşına bir ipucu. Kaç kitap çevriliyor Türkçeye İran edebiyatından? Kaç kitap alıcı buluyor iş İran felsefesine gelince? İran’a olan kısıtlı ilgi daha ziyade siyaset üzerinde odaklanıyor. Kapağında “Terör” ya da “Şeriat” gibi popüler başlıklar ve çarşaf giymiş kadınlar barındırmayan kaç kitap yer bulabiliyor raflarda? İran’a dair başka türlü ve sofistike kitapların basımı “prestij yayıncılığı” demek bu konuya ilgi gösteren az sayıda yayıncının gözünde; “prestij yayıncılığı”, yani para kazandırmayan, fazla satmayan; ancak inandığınız için yapılabilecek olan işler manasında.
Peki ya benzer bir kayıtsızlık İran’da da var mı acaba? Görünen o ki, tam tersine, İran gençliği, bilhassa üniversite öğrencileri, yakından takip etmekte hem kendi kültürel mirasını hem de Batı felsefesini. Üstelik tüm yasaklamalara, sınırlara rağmen. Bugün İran’da en çok konuşulan Batılı filozoflara bakmak çarpıcı bir tablo çıkartıyor ortaya. Listenin başlarında ilginçtir, sol fikirli, modernitenin eleştirel teorisyeni Habermas var. 2002 yılında Tahran’a yaptığı gezide en popüler sinema yıldızlarından dahi daha fazla ilgi gören, gittiği her yerde soru yağmuruna tutulan, yazıları ve kitapları fotokopilerle çoğaltılıp elden ele aktarılan ve İran gezisini ömrü boyunca unutamayacak olan Habermas. Ardından gene bir başka eleştirel fikir adamı, kozmopolitlik kavramının ve kültürünün öndegelen savunucularından Richard Rorty ziyaret etti İran’ı. 2004’te Tahran’da verdiği konuşmaya gelenlerin sayısı beklenenin o kadar üzerindeydi ki, izdiham yaşandı. Sonunda ancak 1.500 kişi dinleyebildi o günkü konuşmayı, geri kalanlar metinden ya da duydukları üzerinden takip etmek durumunda kaldı. Listeye baktıkça başka çarpıcı isimler gelmekte peşpeşe. Bugün İran’da Hannah Arendt, Adorno, Horkheimer ve bilhassa Walter Benjamin’e yoğun bir ilgi olduğu İran kökenli entelektüeller ve Batılı gözlemciler tarafından defalarca dile getirilmekte. Tabii bir de bu yeni ilgi odaklarına eklenecek, asla eskimeyen meraklar söz konusu: Bilhassa Kant felsefesi. İşin çarpıcı yanı, kendi felsefi-kültürel mirası ile bu Batılı düşünürlerin eserlerini harmanlamaya çalışan ekoller çıkarmakta İran.
Buraya kadar iyi hoş da, buradan sonrası, bizim de alışkın olduğumuz bir yasaklar silsilesi. Bir tarafta sorgulayan, okuyan, sınır tanımayan, alabildiğine dinamik bir üniversite gençliği ve buna ek olarak aydınlar. Beri tarafta yasakçı zihniyetleriyle burunlarından kıl aldırmayan ve uyanan “aydınlanma”dan rahatsız olan statükocular. Harıl harıl 301. maddeyi ve kitap yasaklarını tartıştığımız bu demlerde, gerek İran’da uyanan felsefe akımlarına, gerekse İran’da yasaklanan felsefecilere yakından bakmakta yarar var.
Bu çerçevede en dikkat çekici, etkisi en derin, en marjinal isimlerden biri Ramin Cihanbeglu. 1961 Tahran doğumlu, genç kuşağın en özgün seslerinden biri addedilen, fikirlerinden dolayı tutuklanması tüm dünyayı ayağa kaldıran Cihanbeglu ile devam edeceğim haftaya.
27.08.2006