Irak’ta operasyon–sonrası “nekahat”, savaş dönemini aratmayacak kadar kanlı bir seyir izlemeye başlarken, müzelerin kütüphanelerin yağmalanmasının üzerinden yeterince zaman geçmiş olmalı ki, kaçırılan yapıtların peşine düştü Batılı gazeteciler. Şimdi artık kayıp kitapların izini sürme mevsimi. İzi sürülenlerin bulunması, bulunanların ezkaza ifşa edilmesi daha sonraki aşamalar, adım adım oralara da gelinecek, dinamikler dengeler uyarınca. Şu aşamada aranan yapıtlar listesinde bilhassa İbn Sina’ya ait olanlar ve dini el yazmaları dikkat çekici. Paha biçilemeyen bu eserlerin birkaç dolara elden çıkarıldığı, oradan da kıymetlerinin hayli farkında olan ellere geçtikleri tahmin ediliyor. Çalınan ya da yok edilen eserlerin toplam sayısının 14.000 civarında olduğu açıklanmıştı savaşın ilk günlerinde. Bu hafta bunlardan toplam 4.000–6.000 ’inin çeşitli sınır kapılarında ele geçirildiği duyuruldu Amerikan basınında. Geriye kaldı 8.000 ile 10.000 arasında kitap. Ve onların yokluğunu önemseyen az sayıda insan...
Gidenler Osmanlı tarihçiliği açısından da büyük bir kayıp oluşturuyor. Kütüphanelerdeki yazmaların hatırı sayılır bir kısmı 16. yüzyıldan, 17. yüzyıldan kalma yazışmalardı Bağdat’taki yerel yöneticiler ile İstanbul’daki yönetim arasında süregiden. Emirler, emre itaatsizlikler, dilekçeler ve dilekçelere yönetimce verilen cevaplar, ticarete vergilere kervan yollarına isyanlara dair kararlar, reform talepleri, gerginlikler... tarihsel hakikatler kadar hikayeler de kayboldu yağmalamalar esnasında.
Bugün bu meseleyle samimiyetle ilgilenen az sayıda insan kaldı gerek Irak’ta gerekse Batı’da. Onlardan bir kısmı da kaybolan kültürün emareleri kadar, neredeyse romantik bir biçimde, bir başka fikrin peşinde koşmaktalar: kayıp kitap! Bugünün hem macera ve hem de kültürperest gazetecileri işte o hayalin peşindeler. Irak’tan çıkarılmış, nice macera atlatmış bir kitabı bulmanın heyecanı... ama herhangi bir kitap değil, 14.000 arasında öylesine bir tanesi değil, illa ki o özel, o emsalsiz, o esas kitabı bulmak... Ne de olsa Doğu denilen diyar, hâlâ ve ısrarla bilgelik ve karmaşa ve esrar memleketi olarak zuhur ediyor Batı’nın tahayyülünde. Orientalizm’in tohumları hiç beklenmedik anlarda beklenmedik çevrelerde boy verebiliyor kolaylıkla. Bir yerlerde, bir öte diyarda Doğu denilen coğrafya var; oradan gelen, ama orada tutunamayan kitabı okuma arzusu müthiş bir cazibe odağı Batılı aydınlar için, dün olduğu gibi bugün de.
Doğu’ya bakış
Amerikalı romancı Pico Iyer’in “Abandon” isimli en son romanı böyle bir ortamda sükseli bir çıkış yaptı burada. Romanda ilginç olan noktalardan bir tanesi “hikmete ermek üzere hayali bir Doğu’ya hayali yolculuk etmek” malzemeli ısıt ısıt ye temcit pilavının bir anlamda terk edilmiş olması. Zira kitabın kahramanı Sufilik ile Doğu’da değil, Ortadoğu’da hiç değil, Kaliforniya’da tanışıyor. Âşık olduğu, cazibesine kapıldığı kadın aracılığıyla... Mevlana, Kaliforniya Sufilik’inin zikretmeyi en çok sevdiği isimlerden. Fakat nice örnekte olduğu üzre burada da Sufilik, parıltısından geçilmeyen bir yapay âlem. Öylesine uzak ki, ele gelmiyor bir türlü, sadece fersah öteden seyrine bakmak mümkün bu yapay mükemmelliğin. Öylesine ideal ki sadece globalleşen dünyaya değil, globalizmin kendisine karşı da bir alternatif olarak sunuluyor adeta. Solumayan, soluk almayan, yalpalamayan, dolayısıyla yaşamayan, cilalanmış cicileştirilmiş vitrin malzemesinden ibaret ışıl ışıl bir Sufilik bu, göz okşayan, konuşmayan. Bir kez daha burada da “Doğu’dan gelen kayıp kitap” teması beliriyor. İran’dan yola çıkan, Hindistan’dan feyiz alan ama son tahlilde kadri ancak Batı’da anlaşılan gizemli kitaplar.
Elimde bir broşür; kendini Nice Hakikatlere Ermiş diye adlandıran bir “spiritüalist” verdiği ilanda farklılığını şöyle anlatıyor olası müşterilerine: “Bundan sekiz sene evvel varoluşa dair soruları cevaplamak uzere Doğu’ya gittim ve oradan nice kitaplar okumuş olarak döndüm...” Dilerseniz evlere de hizmet ediyor, çağırıyorsunuz gelip aydınlatıyor... Bu arada, sahi acep hangi Doğu’ya gittiği, orada ne yaptığı, ne okuduğu, hangi soruya hangi cevabı bulduğu gibi sorular zerre kadar önemli değil. “Doğu” ve “kitap” kelimeleri hâlâ geçer akçe, yakışıyor birbirine Orientalizmin gündelik söyleminde...
09.11.2003