. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Turcophobia

 

“Son romanınızdaki Ermeni karakterlerin sözlerinden ötürü Türkiye’de 301. maddeden yargılandınız. Hollanda’da Türk adayların ‘soykırım’ı tanımadıkları gerekçesiyle ihraç edilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz peki?” diyor telefondaki Hollandalı gazeteci.

“Kaygıyla izliyorum.” diyorum. “Hem Fransa hem Hollanda’daki gelişmelerden büyük kaygı duyuyorum. Bu hatadan bir an evvel dönülmesini arzu ediyorum. Eğer ifade özgürlüğünden yanaysak, bunun çifte standardı olamaz. İfade özgürlüğü evrensel bir değerdir. Türkiye’de 301. maddeyi ifade özgürlüğünü engellediği için eleştiriyorsam, Fransa’da çıkarılmaya çalışılan soykırım yasasını da, Hollanda’daki gelişmeleri de benzer şekilde sonuna kadar eleştiriyorum. Üstelik bu tür uygulamalar sadece ve sadece her iki taraftaki aşırı uç milliyetçilerin işine yarar. Onların daha da keskinleşmesine sebep olur. Ermeniler ve Türkler arasında dostluk ve empati bağlarını artırmaya, her iki tarafın da birbirini anlamasına çalışan barışçıl insanların elini kolunu bağlar. Aradaki köprüleri yıkar. Sadece zarar verir.”

Devlet ya da devlet erkanı tarih yazmaya kalkarsa, tek bir tarih anlayışını dayatıp diğer yorumları susturmaya kalkarsa, bunun sonucunda hem ifade özgürlüğü boğulur hem özgür düşünce. Fransa’da devletin yapmak üzere olduğu budur ve son derece tehlikelidir. Siyasetçiler tarih yazamaz. Siyasetçiler tarihi kendi oy potansiyellerini artırmak için bir seçim malzemesi olarak kullanmaya başladıklarında bundan vahim sonuçlar doğar.

Baba ve Piç romanında Ermeni ve Türk kadınlarının hafızalarına, hikâyelerine, aile sırlarına odaklandım. Büyük tartışmalar ya da makro teorilerle değil, yerel, bireysel, mikro tarih çalışmalarıyla ilgilendim. İnsanı temel alan, insanların ortak acılarını ve değerlerini temel alan bir roman yazdım. Bir edebiyatçı olarak benim işim bireylerin hikâyeleriyle. Kaybolan hikâyeleri toplarım. İsterim ki yok olmasın hikayelerimiz; isterim ki seslerimiz ve yüzlerimiz silinmesin zamanın rüzgârıyla. Hem Ermeni hem Türk anneannelerinin sergüzeştlerinden beslenen bir roman yazdım, “hafıza ve hafızasızlık” ekseninde gidip gelen ve her iki halkın ortak noktalarını gösteren, ayrılıklardan çok ortaklıklardan, düşmanlıklardan çok dostluklardan beslenen. Ben tarihin her safhasının özgürce konuşulabilmesinden yanayım, her yerde her zaman. Daha da önemlisi, benim gibi düşünmeyenlerin ifade hakkını savunmam gerektiğine inanırım. Fikirlerine zerre kadar katılmasam bile. Ben kendim “soykırım” kelimesini yanıltıcı bulsam ve kullanmamaktan yana olsam da, şuna inanıyorum ki, ne Türkiye’de “evet, soykırım oldu” diyenler, ne Fransa’da “hayır, soykırım olmadı” diyenler yasaklanmalı, susturulmalı. Okurlar, bireyler, vatandaşlar her türlü fikri özgürce duyabilmeli. Kendileri karar vermeli. Aksini iddia edenler, halkı küçümsüyor, halkın ne düşüneceğini kendileri denetlemek istiyor.

Avrupa’da giderek artan bir Turcophobia (Türk-korkusu) var. Türkiye AB’ye yaklaştıkça, hem Türkiye içinde, hem Avrupa’da bu entegrasyonu istemeyenlerin refleksleri hızlandı.

Türkiye’nin önümüzdeki dönemde kendi kendine sorması gereken bir soru var: “Çocuklarımıza devredeceğimiz Türkiye’nin özgür düşünebilen, farklı fikirlerden korkmayan, kendine güvenen, potansiyelini ve insanlarını harcamayan, AB üyesi, demokratik ve dinamik, İslam ile Batı demokrasisinin bir arada yaşayabileceğini tüm dünyaya gösteren bir Türkiye olmasını mı arzu ediyoruz yoksa tam tersine, korkularla yönetilen, kutuplaşmalara esir düşmüş, kendi içine kapanmış, kozasına çekilmiş, gergin ve hırçın bir Türkiye mi?” Benzer şekilde Avrupalıların da kendi kendilerine sorması gereken çok temel ve basit bir soru var. “Türkiye’yi kaybetmek mi istiyoruz kazanmak mı?” Avrupa’da ne yazık ki giderek palazlanan İslam-korkusu ve Türk-korkusunun akıbeti bu temel soruya verilecek yanıta bağlı. İki ayrı Avrupa tahayyülü var, biri çok-kültürlü ve demokratik, diğeri korkulardan önyargılardan beslenen. Ve iki ayrı Türkiye tahayyülü var...

 

03.10.2006

 

İzlenme : 2902
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us