. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Vatan haini İpek Hanım!

 

Kanımda Ermenilik var mı? Yok. Ama olabilirdi. Olsaydı ne fark ederdi? Bu, neyi değiştirirdi? Daha mı az “insan”, daha mı az “buralı” olurdum o zaman? Demek ki, içinde Ermenilerin olduğu bir roman yazmak için illa ki Ermeni olmak lazım.

 

 

 

Vatan haini İpek Hanım!

TÜYAP Kitap Fuarı, okurlarla kitapları, yazarlarla okurları buluşturan emsalsiz bir penah, yolların yollara açıldığı bereketli bir kavşak. Her sene gerek katılan yayınevi, gerekse basılan kitap sayısındaki artış ve çeşitlilik dikkat çekici. Şurası aşikar ki Türkiye, son 10 yıl içinde yayın ve yazın dünyasında önemli dönüm noktalarından geçti: Yeni yazarlar, yeni kitaplar, yeni promosyonlar ve kampanyalar karşılıyor artık okurları. Bir bakıma daha evvel olmayan bir hareketlilik ve üretkenlik, bir bakıma çarçabuk tüketilen, çarçabuk unutulan, tüketim toplumunun çarklarından payını alan kitaplar, dedikodulardan ve saldırılardan bol bol nasiplenen ama kuramsal eleştiriye aç kalan yazarlar… Kimilerinin “kitap dünyasının yozlaşması” olarak nitelendirdiği bu gelişme, kanımca, her şeye rağmen önemli ve olumlu bir kırılma noktası, kalıcı bir dönüşümün arka planıdır.

Bu hafta sonu TÜYAP’ta, Milliyet gazetesinin özenle hazırladığı ve fuarın en çarpıcı noktalarından birini teşkil eden “SAKINCALI KİTAPLAR SERGİSİ” önündeydik. Dileyen okurların, daha evvelden hazırlanan kabine girerek Türkiye’de şu veya bu dönemde yasaklanmış yahut dava edilmiş kitaplardan birkaç sayfa okuyarak “suça iştirak ettikleri” bu sergi, hem hafıza tazelemek açısından hem hâlâ ısrarla kitapların suç unsuru olduğu bir ülke olduğumuzu bir kez daha tüm çıplaklığıyla idrak edebilmemiz ve bu malum gidişata gündelik hayatın içinden direnmenin gerekliliğini görebilmemiz açısından muazzam bir proje.

Burada CNN TÜRK kameralarının baştan sona çektiği ve fuara gelen okurların sıcak katılımıyla biçimlenen uzun, dolaysız, som bir söyleşi yaptık değerli gazeteci ve edebiyat-sanat-basın kulvarlarının en tarafsız editörlerinden, az sayıdaki özenli kalemşörlerinden sevgili Filiz Aygündüz ile. Bu söyleşide edebiyattan anneliğe, sanattan siyasete uzandık birlikte. Nihayet, “Bir kitabın esas muhatabı okurlar ve sadece okurlardır” inancından hareketle okurlara çevrildi mikrofonlar.

Çevrildi çevrilmesine de okurlardan evvel pek de “okur” olmayan, orta yaşın üzerinde “okumaz” bir kadın kaptı mikrofonu. Belli ki hazırlanmıştı önceden, ezbere cümlelerle hamaset, husumet ve cehalet saçtı… “Sizin gibiler vatanı sattıkça, Batıda, itibar görür zaten. Söyler misiniz, niçin Orhan Pamuk’a ödül, size itibar veriliyor da Yaşar Kemal’e verilmiyor? O vatan haini olmadığı için mi?”

Ne garip, ne hafızasız, hafızasızlığıyla ne kadar barışık bir memleket burası. Daha yakın zamana kadar değerli Yaşar Kemal’i “vatan haini” diye damgalayan, mahkemelere çıkaran, saldırılara hedef yapan, “Kürt meselesi”ni deşti diye acımasızca eleştiren gene bu insanlar ya da gene bu zihniyetler değildi sanki. Bu kadar mı çabuk unutuldu bunlar? Değil 1915’i hatırlamak, 10 sene evvelini, 5 sene evvelini dahi hatırlamaktan aciz miyiz? Bu memlekette eleştirel edebiyatçılara “dönek” ve “Batının maşaları” denmesinin bir çetelesi tutulsa, Osmanlı’nın son dönemine kadar uzanan ve durmadan tekerrür eden bir düşünce kalıbı çıkacaktır karşımıza.

Ama bunları anlatmak ne mümkün öfkeli kadına. O belli ki takılmış kalmış başka yerlerde. “Hem siz nerelisiniz söyleyin! Türkiye’nin hangi şehrindensiniz? Kanınızda Ermenilik var mı açıklayın. Açıklayın da bilelim…”

Kanımda Ermenilik var mı? Yok. Ama olabilirdi. Olsaydı ne fark ederdi? Bu, neyi değiştirirdi? Daha mı az “insan”, daha mı az “buralı” olurdum o zaman? Demek ki, içinde Ermenilerin olduğu bir roman yazmak için illa ki Ermeni olmak lazım. Peki ben İspanya’dan kalkıp Osmanlı İstanbul’una gelen Yahudiler hakkında da roman yazdım, onun için de Yahudi mi olmalıydım? Hermafrodit heterodoks dervişler hakkında roman yazdım, hermafrodit bir derviş mi olmalıydım? “Bit Palas”ta bir Rum karakterim vardı, romanın belkemiğini oluşturan. Yoksa kanımda Rumluk mu var? Aynı romanda bir hacı, bir temizlik hastası, bir zengin Yahudi, bir kuaför de vardı, bunlar da benden çıkmış olmalı. Keza “Araf” adlı romanımda biseksüel Amerikalılar, anoreksik Meksikalılar bulursunuz. “Mahrem”de sokağa çıkamayan şişman bir kadın ile bir cücenin aşkını yazdım… Bu karakterleri kabullenirken, bu romanları okurken, demek ki “Kanınızda şişman, cüce, hermafrodit, Yahudi, Rum, Amerikalı, Meksikalı, hacı, hoca kanı var” demedi hiç kimse. Bu kadar ırkçı bir çıkış yapmadı.

“Peki sizi bu kadar sinirlendiren romanım ‘Baba ve Piç’i okudunuz mu?”

Elcevap “Hayır”

“Yazdığım herhangi bir şeyi okudunuz mu?”

Elcevap “Hayır”.

Etrafta gülüşmeler oluyor. Ama kadın farkında değil, cehaletin cesaretiyle, o hâlâ ısrar ediyor: “Açıklayın, Ermeni kanı mı taşıyorsunuz İpek Hanım!”

Bütün salon kadına bakıyoruz. “İpek Hanım da kim?” Acaba beni son yıllarda okuduğum en iyi kitaplardan Latife Hanım’ın yazarı olan, bu muazzam eserinden ötürü ödüllendirilmesi gerekirken, ne yazık ki mahkemeye verilen değerli İpek Çalışlar ile mi karıştırdı. “Ha Elif ha İpek… Bunların al birini vur ötekine” diye mi düşünüyor yoksa? Henüz ismimi bilmeyen ama beni, “Vatan haini İpek Hanım” diye damgalamakta belli ki beis görmeyen, tek bir kitabımı, tek bir satırımı dahi okumamış; ama kafasında beni kesinkes bir kategoriye oturtmuş bu kadına cevap vermek içimden gelmiyor. Benim yerime gerçek edebiyat okurları cevap veriyor. Takip eden bir saat boyunca sevdikleri sevmedikleri yönleriyle, açık fikirlilik ve açık yüreklilikle ve en önemlisi, dedikoduları ya da söylentileri değil, kitapları merkeze koyarak tartışıyorlar, fikirlerini eleştirilerini dolaysızca söylüyorlar. Çoğu genç üniversite öğrencileri. Dolduruşa gelmeyen, ucuz propagandaya prim vermeyen, bir konuda bir söz söylemeden önce okuyan, düşünen, sorgulayan yürekler, ruhdaşlar… Türkiye’nin aydınlık yüzleri…

 

 

Sayı: 44/987, 2 Kasım 2006

 

 

İzlenme : 5834
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us