. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
ÖCÜ

“Yabancı”nın pek çok tanımı var kişiden kişiye göre değişen. Kimine göre gurbette yaşayan demek yabancı, kimine göre yol yordam bilmeyen, kimine göre de dışarlıklı. Bence isminden yitiren demek yabancı. Belki de bu yüzden gözüm gibi bakar oldum soyadımdaki Ş harfinin altındaki noktaya. Noktalar kayboluyor bir dilden bir dile geçince. Aksanlar, vurgular eriyor. Diyelim iki isminiz var, birinin telaffuzu daha zor birininki daha kolay. Hemen ikincisini kuşanıyorsunuz. Amerika’da, Avrupa’da yaşayan Türkler noktalarından vazgeçmeyi öğreniyorlar ilk.

Afrikalı bir romancı ve şair dostumla buluştum nice aradan sonra. Laf lafı açtı, derken noktalardan söz ettim. İlgiyle dinledi. Ve sonra, “yabancı sadece isminden yitiren değil, bir de yeni isimler edinen demek belki de” dedi düşünceli bir tebessümle. “Mesela ben yeni yeni isimler edindim Türkiye’de.”

Dostum Evliya gibi daimi seyyahlardan olduğundan, gezmediği görmediği ülke kalmamış olsa gerek. Ama bu sefer tanıdık bir yerden geliyor: İstanbul’dan. Tastamam üç hafta geçirip şehr-i şehirde, yeni döndü buralara. Ben dereotlu peynirli böreği beğenilmeyecek diye yüreği pırpır evhanımı tedirginliğiyle bekliyorum ağzından çıkacak kelimeleri. Ama o farkında olmasa gerek habire hangi semtleri, hangi müzeleri, hangi lokantaları ziyaret etmiş onları anlatıyor. Bense başka bir sorunun peşindeyim. Ya insanlar? Ahali nasıldı onu anlat bana. İnsanlarımız nasıl davrandı bir siyah adama?

Tam ben sevineceğim, neyse kötü bir anısı yok diye, birden durup “sahi, sana bir şey soracağım,” diyor. “Sizin tuhaf bir adetiniz var galiba. Bana açıklamanı rica ediyorum.”

“Nasıl bir adetmiş bu?” diye soruyorum tedirgin.

“İki kere başıma geldi. Birinde gençten bir kadın yolda beni görür görmez durdurdu, sonra bir çocuk getirdi. Galiba hastaydı. Benden çocuğun kafasına elimi sürmemi istedi. Ben dediğini yaptım. Çocuğun kafasına elimi sürdüm. Teşekkürler ederek gitti. Bu ne demek bu?”

“Bilmem, ya öteki hadise neydi?” diyorum bozuntuya vermemeye çalışarak.

“Öteki daha da garip. Gene bir kadın ama daha yaşlıca. Beni görünce torunları olduğunu tahmin ettiğim iki çocuğa beni işaret etti. Bağırdı, bir şeyler söyledi. Çocuklar ağlamaya başladılar. Ben hemen uzaklaştım ordan. Neler oluyor?”

Sevgili dostum. Sana bunu nasıl anlatsam. 13. ve 14. yüzyıllar Anadolusu’ndan kalma metinlerde şehir sakinlerinin dervişan taifesine yaptıkları geliyor aklıma. Mesela Kalenderiler o yüzyılın şehirlilerince “yadırganan yabancılar” arasındaydılar. Bilhassa Barak Baba ve taifesi gibi kılık kıyafetleri daha farklı, görünüşleri “uyumsuz” addedilenler. Şehirliler ürkerdi onlardan ve bu yüzden dışlanırlardı. Ama işte aynı tahammülsüz şehir ahalisi hasta çocuklarını bu dervişlerin ayaklarına getirip bırakırlardı zaman zaman. Dokunsunlar ve iyileştirsinler diye. Yabancıdan, bilinmeyenden duyulan korku. O korkunun içine sızan yarı hürmet yarı nefret.

Irkçılığın bir yalın hali var, bir de perdelenmiş halleri. Türk milleti ırkçı olmadığıyla övünür övünmesine de dışlamanın, ayrımcılığın, haksızlığın perdelenmiş halleri olduğunu göz ardı ederek, bilmezden gelerek.

Şair dostum yüzümdeki utancın farkında. Hınzırca gülümsüyor. “İstanbullu anneler beni öcü zannettiler. Bir kere de iki lise talebesi, birbirlerine beni gösterip Kunta Kinte diye şakalaştılar.”

Yer yarılsa içine girsem. Tekmil önyargılarımız, kendimizi sırf içine doğduğumuz kimlikten ötürü başkalarına üstün sanmalarımız da girse yerin dibine.

“Hadi, unut gitsin. Üzülesin diye anlatmadım sana bunları.” diyor dostum durgun bir tebessümle.

Ya da tam tersine, yer yarılsa yarılmasına da, yer üstündekiler içine gireceğine, altındakiler çıksa meydana. Hiç düşünmeden kullandığımız onca ayrımcı kelime, dilimize pelesenk aşağılayıcı laflar, yabancıyı dışlayan ne varsa çıksa bir bir ortaya. Görünür olsa. Saklanmasa.

“Yok” diyorum, “izin ver unutmayayım anlattıklarını. Üzüleyim halimize.”

Üzülelim halimize...

01.02.2004

İzlenme : 3004
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us