. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Ali Ufki: Bir sanatkâr mühtedi

Öyle insanlar var ki, hayatları da eserleri de, yaratıcılıkları da çelişkileri de yüzyıllar sonrasında dahi ilgiyle okumaya değer. Wojciech Bobowski bunlardan biri. Nam-ı diğer, Ali Ufki.

Ali Ufki aslen Polonyalıdır. Doğum tarihi 1610. Doğum yeri Lemberg kenti. Genel kabul, asil bir aileden geldiği ve son derece iyi eğitim gördüğü yönünde. Değişik kaynaklardan Fransızca, İtalyanca, Almanca, Latince, Yunanca, Arapça ve daha sonra da Türkçeyi öğrendiğini görüyoruz. Kıymetli araştırmacı/akademisyen Cem Behar’a göre, Ali Ufki’nin bildiği dil sayısı 13. Ne zaman, nasıl esir alındığı tam olarak bilinmemekte. Tek bildiğimiz, muhtemelen Kırım Tatarları tarafından esir alınıp İstanbul’a getirildiği ve saraya verildiği. Hayatının pek çok aşaması hâlâ bir muamma. Kaç yaşındaydı saraya alındığında, ne zaman evlendirildi, ne vakit Müslüman oldu, hangi dönemlerde, hangi işlere koşuldu, kaç çocuğu oldu, kaç sene kaldı sarayda, nereye defnedildi..? Tarihçi Franz Babinger, Ali Ufki’nin saraydan ayrılışını şöyle anlatır: “Hizmetkarlığı ve tutsaklığı ve iyi halinden ötürü son bulmuş ve azat edilmiştir...” Tüm bunlar karanlıkta; ama musiki sevgisi, Osmanlı musikisine ve kültürüne yaptığı katkılar ve muazzam eserleri bugün bizlerle Ali Ufki’nin.

İstanbul’a geldikten sonra saraydaki musikişinaslara nota okumayı ve yazmayı öğretir evvela. Daha sonra, sadece müziğe değil dillere olan yeteneği keşfedilir. Tercümanlık yapmaya başlar. Ali Ufki öylesine ustalaşır ki Türkçede, zamanla kendisi Türkçe hocası olur. Bir zamanlar Türkçe bilmeyen bu esir artık Türkçe ustası ve Şark dilleri uzmanıdır. Kitaplar belki de en yakın dostlarıdır. Saraydan ayrıldıktan sonra gittiği her yere elyazması kitaplar götürür beraberinde, kitaplar alır her yerden. Dinmeyen bir okuma öğrenme merakı. Ali Ufki bir dahidir; ama aynı zamanda her daim çalışan bir talebe. Bilmediklerinden ürkmeyen, bilmediklerini keşfetmek için zatpedilmez bir istek ve cesaret besleyen, bilgiye hayran bir meraklı kâşif...

Gene Cem Behar’ın incelemelerinden dönemin İstanbul’unda “mühtedi”lere karşı hayli önyargı olduğunu görüyoruz. Bu önyargılar hem Müslümanlar hem Hıristiyanlar tarafından paylaşılmaktadır. Ancak Ali Ufki kişiliği ve eserleriyle bu önyargıları bile yıkar. “Meşhur Polonyalı mühtedi Ali Bey, ihtida edişini bir yana bırakırsak, ahlaki açıdan en dürüst ve namuslu insanlardan biridir.” diye tanımlar onu Avrupalı seyyahlar. Sürekli seyyahlarla, diplomatlarla, tüccarlarla yerel halk arasında mekik dokur. Bir kesimin kelimelerini berikilere aktarabilmek için çeviriler yapar, sadece dilleri değil zihniyetleri de çevirerek bir kültürden bir kültüre. Beni büyüleyen, Ali Ufki’nin adeta bir köprü olmasıdır Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında. Her iki tarafı da yakından tanıyan ve gözlemleyen, iki tarafın da birbirlerini nerelerde yanlış anladıklarını sezinleyen bir gönüllü din ve kültür elçisidir. Osmanlı Türklerinin dinî inançlarını inceleyen Latince bir risale kaleme alacaktır daha sonra. Ardından Kitab-ı Mukaddes’i çevirecektir. (Halen bugün bu çeviri temel alınmaktadır). Bu, kimilerince Hıristiyanlığı yaymak olarak anlaşılmıştır ne yazık ki. Oysa “ömrünün 30-35 yılını geçirdiği İstanbul’a, Osmanlı’ya, Saray’a ve öğrenip icra ettiği Türk musikisine hem ‘içeriden’ hem ‘dışarıdan’ bakabilmiş olmasından daha doğal ne olabilir?” (Behar, s. 34). Sürekli öğrenir, sürekli kendini geliştirir, sürekli üretir. Mecmua-yı Saz ı Söz, Türkçe-Latince Sözlük, Saray-ı Enderun.. eserlerindan sadece birkaçı bu müzik ve dil ve kültür adamının.

İlginçtir ki Hıristiyanlar da Müslümanlar da onu “kendilerinden” bilirler. Hem İstanbulludur hem Avrupalı. Hem Doğulu hem Batılı, nadir kozmopolitlerdendir. Öylesine aşinadır her iki tarafa da. Bu anlamda tipik bir “devşirme” değildir. Daha ziyade, “iki başlı”dır, adeta iki dünyalı. “Ali Ufki’nin hem Batılılarla hem Müslümanlarla, yani din, kültür ve medeniyet bakımından iki ayrı dünyaya ait insanlarla olumlu ve onurlu ilişkiler içinde olduğunu eserlerinden de anlayabiliyoruz.” der Behar*. Katılmamak ne mümkün?

* Cem Behar, Musikiden Müziğe, YKY, 2004

 

24.12.2006

 

İzlenme : 3518
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us