Yaşlı şehirlerin yaşlanmayan sırları vardır, İstanbul’un da. Birini fısıldayıvereyim kulağına. Bilir misin, eşik cinleri yaşar Haydarpaşa Garı’nda? Olur da bir sabah erkenden tepen atar, gözün kararır, gidesin tutar, yüreğin sıkışıverirse; hani olur da uykusuz bir gecenin şafağında “gideyim ben artık buralardan” diyerek atarsan kendini sokaklara fütursuz, plansız ve akılsızca; yani olur da bir sabah yolun düşerse güvercinlerin gölgelerinin vurduğu, sayısız yolcunun aşındırdığı peronlara, bir an için dur, nefes dahi almadan bekle ve sadece dinle. Fısıltılarını duyabilirsin. Yaprak hışırdaması gibi sesleri, öylesine belli belirsiz. Ama zaman zaman yükselir nağmeleri, iner çıkar. Başka şeyler de çalınır kulağına, yeterince oyalanırsan oralarda. Kimbilir belki de kıkır kıkır güldüklerini ya da ince ince ağladıklarını da duyarsın… Cinler gözetler geleni gideni Haydarpaşa Garı’nda. Merakla seyrederler kavga eden çiftleri, kavuşan sevgilileri, tayini çıkan öğretmenleri, parçalanan aileleri, büyük idealleri kısıtlı imkanları olan gençleri, yeteneklileri, yeteneksizleri… Merakla seyrederler Adem oğullarının Havva kızlarının binbir türlü hallerini. İnsan denilen eşref-i mahlukatı tanımak için yolculuklardan, yollardan öte fırsat mı olur? Hem sabık İstanbulluların hem terütaze aday-İstanbulluların huyunu suyunu keşfetmek için Haydarpaşa Garı’ndan öte mekan mı olur? Dinler cinler bu çatının altında konuşulanları, kaydederler gözlemledikleri ayrıntıları. Peronlarda vagonlarda unutulmuş cüzdan ve bavulları kaçırır, onların içinde özenle biriktirirler tüm o yolculardan geriye kalan hazin, haşin ama nedense hep heves ve hırs dolu hikayeleri…
İnsanların aksine cin taifesi vefakardır. İyi bilirler garın kıymetini, öylesine sadık ve istikrarlı ikamet etmişlerdir orada, senebesene, mevsimbemevsim, ta bu mekan 1908 senesinde İstanbul-Bağdat demiryolu hattının başlangıç noktası olarak inşa edildiğinden beri. Tıpkı barındırdığı eşik cinleri gibi garın kendisi de bir “aradalık” halini temsil eder. Sıkışmıştır geçmiş ile gelecek arasında… Anadolu ile İstanbul arasında… Ne yüzde yüz İstanbul’a ait, ne İstanbul’un dışında… Özelliği, arafta olmasında…
İstanbul Life, Kasım 2006