Bu hafta peş peşe iki ayrı Batılı kadın -biri gazeteci, diğeri akademisyen- tarafından sorulan iki soruyu sizlerle paylaşmak istiyorum.
"Türk erkekleri son derece ataerkil ve kadınları eziyor. Siz eleştiren bir kadın yazar olarak Türkiye deki ataerkillikle nasıl mücadele ediyorsunuz?"
Bu soruyu soran İtalyan bir kadın gazeteci.
"Müslüman kadınları nasıl bilinçlendirmek lazım? Bu konuda neler yapmalı?"
Bu soruyu soran da İspanyol bir kadın akademisyen.
Hemcinslerimin zihinlerindeki Türkiye algısı beni huzursuz ediyor. Bu kadınlardan biri Türkiye ye hiç gelmemiş, diğeri on sene evvel turistik bir gezi yapmış. O kadar. Ancak zihinlerinde son derece sabit bir Türkiye algısı var. Bu resme göre Türkiye, erkeklerin kadınları devamlı ezdiği, kadınların hem babaları hem kocaları hem de genel anlamıyla sistem tarafından sürekli ezildikleri bir uzak memleketten ibaret.
Gerek İtalyan gerek İspanyol hemcinsime, Türkiye deki ataerkil kalıpları ve yapıları benim de sorguladığımı ifade ettikten sonra, kocaman bir AMA cümlesi kurma gereği duyuyorum.
"... Ama unutmayalım ki ataerkillik evrensel bir meseledir. Türkiye ye özgü bir hadise değil. Ne de Doğu toplumlarına ya da Müslüman toplumlara özgüdür erkek egemen yapı. Ataerkillik tüm dünyada geçerliliğini halen korumakta, ülkeden ülkeye değişen ataerkilliğin dereceleri ve biçimleri. Bu bağlantıyı göremezsek, bazı ülkeler bu meseleyi çoktan aşmış yanılgısına düşebiliriz. Doğulu hemcinslerine mesafeyle, adeta acıyarak bakan Batılı kadın yaklaşımı büyük bir yanılgıdır. Prototiptir. Önyargılar ve genellemelerle beslenir.
... Ve ataerkillik sadece erkeklerin kadını ezmesi olarak algılanmamalı. Baskın erkeklik modeline uymayan tüm erkeklik halleri nin de horlandığı bir sistem olarak algılanmalı. Kısacası ataerkillik kadınları değil sadece erkekleri de ezer, ezebilir. Öte yandan bu sistemde kadınlar da birbirini ezer. Ataerkillik çok daha karmaşık bir güç ilişkisidir.
... Ve unutmayalım ki Türkiye pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da sentezler ve nüanslar ülkesidir. Bir yandan töre cinayetlerinin yaşanabildiği bir ülke; ama bir yandan da hukukuyla, toplumsal ve kültürel yapısıyla kadınları öne çıkaran bir mayası vardır. Bu iki farklı unsur aynı anda ele alınmadıkça bu ülke anlaşılamaz.
... Ve Türkiye de Cumhuriyet in başından beri, hatta Osmanlı nın son döneminden bu yana gelişen, serpilen bir bilinç düzeyi var. Türkiye de medya, akademi gibi alanlar başta olmak üzere pek çok sahada kadınlar çok sayıda ve son derece aktif bir şekilde çalışmakta. Bir de bunun dışında pek çok aktivist kadın var. Bağımsız ve tek başına. Ne yazık ki iş siyasete gelince kadınların oranı hızla düşmekte...
... Ve Müslüman kadın eşittir ezilen kadın özdeşleşmesini aşmak zorundadır Batı medyası."
Bunları konuşuyoruz uzun uzun. İçten içe kafamı kurcalayan soru: Nasıl oluyor da Avrupa nın bu kadar yakınındayız -hem tarihsel hem coğrafi olarak-, nasıl oluyor da AB sürecini iyi kötü düşe kalka yaşamaktayız; ama Avrupalı kadınlar tarafından bu kadar az biliniyor, az anlaşılıyoruz?
12 Haziran 2007