Bir zamanlar beyefendi bir adamcağız yaşardı bu topraklarda. İsmi: Tevazu Efendi.
Tevazu Efendi, kılığı kıyafeti yerinde, kendi halinde bir insandı. Eski ve köklü bir ailenin evladıydı. Büyük büyük dedeleri bu memlekette önemli yerlere gelmiş, mevki ve makam sahibi olmuş insanlardı. Her meslekten, her demden insan çıkmıştı onun ailesinden. Ama en çok "hattat" çıkmıştı. Hat sanatı pek yakışırdı bu aileye.
Ancak Tevazu Efendi nin kendisi başka bir meslekte karar kıldı: Gazetecilik. Babasının ve dedesinin bütün nasihatlerine rağmen o yazının şekliyle değil, içeriğiyle ilgileniyordu belli ki. Yazı yazmayı kendine uğraş ve aşk olarak seçmişti.
Babıali insanıydı. Ne var ki Babıali de sık sık rastlanan şişkin EGO ve iflah olmaz NEFS hastalığına yakalanmamıştı. Dedikodu ve iftiradan uzak dururdu. Kalemini saldırmak amaçlı kullanmaz, anlatmak ve aydınlatmak amaçlı kullanırdı. Her dinden, her dilden insanla dostluk kurabilecek kadar önyargısızdı. Kadın-erkek ayırımı yapmaz, insanlararası hiyerarşiler kurmazdı. Kozmopolit kültürün parçasıydı. Tevazu Efendi ailesinin son kuşağının son halkasıydı.
Tevazu Efendi, Osmanlı kültüründen kalma "üslup" ve adap bilirdi. Gündelik hayatta hal ve tavırlarıyla dikkat çeker, başkalarından ayrılırdı. Ne çığırtkanlık bilirdi ne dalaşma. Bağıra çağıra konuşma gereği duymaz, başkalarına sataşmaz, her insanı, okunacak bir kitap addeder, öylesine merakla ve özenle yaklaşırdı tüm kâinata. Hakikat ehlindendi. Tekke adabı bilirdi. Mutasavvıfların "ölmeden önce ölmek" dediği aşamadan geçmişti. Dolayısıyla ne "ermek" için yazardı ne de "edinmek". Sadece ve sadece "olmak ve öğrenmek" için yazardı. Bir sonsuz yolculukta "var oluş" daima...
Ne ukalalıktan nasibini almıştı ne snobluktan. Ne özenti bir Batıcılık merakı ne romantize edilmiş bir Doğu. Özünde her insanın birbirine benzediğine, ortak hüzünlerden ve sevinçlerden geçtiğine inanırdı. İnsanın insandan öğrenecek çok şeyi olduğuna. Kişi ne kadar çok okur ve düşünürse o kadar "az" bilir aslında, o kadar az şey bildiğinin bilincine varır. İdrak eder. Cehalet cesaret verir, bilgi ise tevazu katar insana. Tevazu Efendi, bilgili bir insandı. Batı nın literatürünü de okur Doğu nun literatürünü de bilirdi. Toplumsal ilerlemenin ancak eleştiriyle mümkün olduğunu anladığından, eleştirilere yüreği açıktı. Kendisini eleştirenler dahil...
Tereddüt ederdi bu yüzden en emin olduğu doğrulardan bile. Dinlemeyi bilirdi başkalarını, danışırdı sık sık. Hiçbir gerçek mutlak sûrette inanılacak kadar kesin değildi ona göre, hiçbir fikir dogmalaştırılacak değil. Sallanan çocuk dişleri gibiydi hayatla bağlantıları. "Hamlet ten etkilenmiş mütereddit bir ruh asla başkalarının zararına yol açmamıştır." der Cioran. Çünkü onlar, hasarların en büyüğünü gene kendilerine verirler. Tevazu Efendi nin de kimseye zarar verdiği görülmemişti bugüne değin. Ama başkalarından çokça zarar görmüştü kendisi. Tevazuya değer vermeyen bir iklimde yaşadığının farkındaydı.
Tevazu Efendi sizlere ömür. Sessiz sedasız çekti gitti aramızdan. Bugünkü Türkiye de, ister siyaset ister akademi, ister sanat ister yazı âleminde ismi en az zikredilen, en az hatırlanan kişi oldu çıktı Tevazu Efendi.
Tevazu Efendi göçtü gitti bu âlemden. Yokluğu kocaman bir boşluk bıraktı geride, kültürümüzde. Bilhassa yazı çevrelerinde. Bazı bazı sorar dururum, acaba Tevazu Efendi den geriye hiçbir şey kalmadı mı bu toplumda diye.
19 Haziran 2007