Dünya basını Türkiye deki seçimleri yakından izliyor. Ne var ki yakından izlemek demek "anlayarak izlemek" anlamına gelmiyor. Dünya basınında Türkiye büyük klişelerle değerlendiriliyor sık sık.
Öyle bir hava yaratılıyor ki sanki Türkiye ikiye bölünmüş: "İslamcılar" ve "laikler" diye. Yan yana gelmeyen, gelseler bile birbiriyle konuşmayan, konuşsalar bile birbirini dinlemekten aciz iki insan türü var adeta Türkiye de. İki ayrı adada yaşayan. Öylesine farklılar ki ortak tek bir noktaları bile yok. Batı basınının bir kısmı Türkiye yi böyle yansıtıyor ve sadece uçlara odaklanıyor. Bu klişelere çarpıcı fotoğraflar eşlik ediyor. Tepeden tırnağa çarşaflı bir kadınla bikinili bir kadının fotoğrafları yan yana... Altında bir yazı: İşte modern Türkiye nin ikilemi!
Batı basınında Türkiye hakkında çıkan yazıların da görüntülerin de odak noktası kadın. Hep kadın. Kadınların bedenleri ve kıyafetleri (etek boyları, saç kesimleri, başörtülerinin şekilleri...), derin ideolojik ve siyasi bölünmelerin hem merkezi hem de sembolleri olarak algılanıyor.
Peki gerçek hayatta da bu kadar kutuplaşmış mı acaba Türk kadınları? Bu ülkede ortalama ailelerde bazen bir kardeşin başı açıktır, birininki kapalı. Annenin başı kapalıdır, kızlarınınki açık. İki yakın arkadaştan birinin başı açıktır, diğerininki kapalıdır. Ya da genellikle başı kapalı olan bir aileye başı açık gelin gider zaman zaman. Veya bir evde temizliğe giden ya da aynı işyerinde çalışan iki kadından birinin başı açıktır diğerininki kapalı. Başı açık bir kadının doktorunun ya da dişçisinin başı kapalı olabilir veya tam tersi. Yahut bir sülalede büyük büyük teyzenin başı kapalıdır da eltininki açık... vs. vs. Binlerce, milyonlarca örnek sıralayabilirsiniz aynı minvalde. Gündelik hayatın içinde yaşanan ve durmadan tekrarlanan sayısız vaka. Budur Türkiye nin gerçeği. Başı açık kadınlarla kapalı kadınlar, hayatın her alanında, her adımda, yan yana iç içedir sürekli.
Türkiye sentezler, melezlikler ve nüanslar ülkesidir. Klişelerle anlaşılamayacak kadar karmaşık ve değişken ve çok aktörlü, çok katmanlı. Pek çok açıdan nevi şahsına münhasırdır. Ne Ortadoğu daki ne Balkanlar daki ne Avrupa daki ne de Müslüman dünyanın geri kalanındaki örneklerle aynı kefeye koyulabilecek, birebir örtüşebilecek. Her zaman bir "ama" vardır Türkiye analizlerinde. Her "ama"nın da bir "ama"sı...
Oysa içinde yaşadığımız dünya El Kaide nin, Taliban ın, 11 Eylül ün, Irak ta günbegün kötüleşen şiddetin, Londra daki terör eylemlerinin, Pakistan da cami baskınının dünyası... Böyle bir dünyada kimsenin durup da nüanslara bakmaya zamanı ya da hevesi yok. Bu dünyada geçer akçe klişelerle konuşmak ve ikiliklerden dem vurmak. "Batı demokrasisi" bir tarafa "İslam medeniyeti" bir tarafa... Medeniyetler çatışması...
Türkiye de uçlar yok mu? Var elbette. Temel yapısal çelişkiler yok mu? Bunlar da var. Ama bir o kadar ara alanlar, gri sahalar, karışmışlıklar, geçişlilikler, sentezler ve dengeler var. Batı basınının atladığı nokta burası.
Türkiye nin Batı basınında son derece basit değerlendirmelerle yer almasının bir sebebi Türkiye nin kendini iyi anlatamaması ve gerek içeriden gerekse dışarıdan gözlemciler tarafından kolay kolay anlaşılamaması ise, bir sebebi de dünyada artan kutuplaşmadır.
17 Temmuz 2007