Bilmem farkında mısınız, müthiş bir kitap çıkardı Kabalcı Yayınevi. Öyle bir kere okumakla anlaşılmayacak, anlaşılıp da bir kenara kaldırılamayacak, zaten baştan sona dümdüz okumanın neredeyse imkânsız olduğu; en iyisi atlaya atlaya döne döne okunabilecek; insanın daima el altında tutabileceği, konu konu referans yapabileceği bir eser bu. Bir sözlük.
Lübnanlı kadın araştırmacı Suad el-Hakim in derlediği, derlemek için senelerini verdiği bir yapıt: İbnü l-Arabi Sözlüğü. Bu müthiş (ve hayli kalın, 748 sayfa) eseri Türkçeye kazandıran kişi ise Dr. Ekrem Demirli. Günlerdir masamın üzerinde İbnü l-Arabi Sözlüğü. Gidip gelip bir sayfa açıyorum rastgele. Okuyor, kapatıyor, uzaklaşıyor, sonra tekrar yakınlaşıp gene açıyorum bu sefer başka bir gözle. Kırk kapılı bir saray gibi bu sözlük. Her seferinde başka bir kapıdan buyur ediyor misafirlerini. Her seferinde başka bir yolculuğa çıkıyorsunuz mana labirentinde.
Suad el-Hakim eserin başında bu derlemeyi yapmanın zorluklarından bahsederken, İbn Arabi nin (ve keza pek çok mutasavvıfın) temel kelimeleri farklı aşamalarda farklı tanımladıklarını anlatır. Mesela "gurbet" kelimesi. Bu kelimenin üç ayrı anlamını çıkarmak mümkün. Birinci anlamı hepimizin gündelik hayatta kullandığı anlam. İkinci ve üçüncü anlamlar ise derece derece. "Sufiler gurbet kelimesi ile kalplerinin Allah ile beraber bulunmasını kastederler." Bunun gibi kelime kelime onlarca örnek vermek mümkün. Mutasavvıfların artan idrak seviyelerine göre başka türlü tanımladığı ve kullandığı anlamlar. Gündelik dilde, hayatın sıradan rutininde bilinmeyen kelime anlamları...
Suad el-Hakim şu soruyu sorar ardından. Peki acaba mutasavvıflar kelimeleri farklı kullanır, ifadelerini farklı bir düzlemde yaparlarsa, kendilerine has bir dil mi yaratmışlardır yüzyıllar boyunca? "Acaba sufiler kendi tecrübelerini başkalarının diliyle ifade edebilmiş midir? Edememişlerse, bir sufi sözlüğünün imkânı ortadan kalkar ve onlar hakkında araştırmalar birtakım teorilerle sınırlı kalır. Yoksa, sufiler tecrübelerinden yeni bir dil yaratabilmişler midir?" Yeni bir dil ve dilin yetmediği yerde yeni bir sessizlik. "Mistik" kelimesinin etimolojik kökeni "gözleri ve ağzı kapalı tutmak, dilsiz kalmak".
İçinde yaşadığımız çağ, ne yazık ki, yanlış anlamalar, yanlış aktarmalar çağı. "Doğu" ile "Batı" arasında ya da İslam ile Batı demokrasisi arasında bir medeniyetler çatışması yaşandığına inananların çağı. Böyle bir dönemde kelimelerin incelikleri daha da önem kazanıyor. Kelimelerin tasıdıkları nüansların irdelenmemesi İslam hakkındaki genellemeleri, genellemeler de korkuları ve önyargıları besliyor. "Sufi sözlüğü"nü okumak ise kelimelere yeniden özen göstermeye, temel kavramların farklı düzlemlerde taşıdıkları farklı anlamları düşünmeye teşvik ediyor.
Doğrusu, belki de böyle bir sözlüğü yazmanın ve okumanın en zor yanı, nüanslardan ziyade dile dökülemeyen, dilin yetmediği alanı anlatma ve anlama vazifesidir. Ne de olsa günlerden bir gün "Sufi kimdir?" diye sorarlar Ebu Hafs a. Cevap verir o da: "Sufi kimdir diye soru sormayandır."
Ama soru sormadan da olmaz, bilgiyi önemsemeden de olmaz. Hem Mevlânâ nın dediği gibi: "Susuzlar dünyada su ararlar. Ama su da dünyada susuzları arar".
30 Ekim 2007, Salı