“Dikkatinizi çekiyor mu?” diyor bir dinleyici Frankfurt’ta verdiğim okuma etkinliğinden sonra yanıma gelerek. “Edebiyat okumalarına gelen Almanlar daha çok edebiyat konuşmak istiyor. Edebiyat ve sanat.
Gelen Türkler ise edebiyattan çok memleket ve dünya meseleleri hakkında konuşmak istiyorlar. Sanat da edebiyat da ikincil meseleler...”
Yurtdışındaki edebiyat etkinliklerinde Batılıların daha ziyade sanat ve edebiyat, oralarda yaşayan Türklerin ise “memleket meseleleri” konuşmak istedikleri doğru bir saptama. Ama eksik. Çünkü değişiyor bu eğilim. Bilhassa yeni kuşaklar değiştiriyor bu kalıbı. Gençler annelerinden babalarından daha çok okuyor, daha yakından takip ediyor Türk edebiyatını. Uzun uzun dil, edebiyat, aidiyet, aidiyetsizlik, sanat ve tahayyül üzerine sorular soruyor ve kalıpları zorluyorlar. Almanya’da yaşayan çok kıymetli Türk kökenli yazarlar var. Ne yazık ki bizde yeterince tartışılmayan. Onların kalemleri ve vizyonları da Türkler hakkında önyargıları sarstı. “Buradaki Türk azınlıktan sadece işçi ya da esnaf, yani kol emeğiyle geçinen insanlar çıkar diye bir önkabul vardı adeta Almanların zihninde. Şimdi, bizim kuşağımızla beraber zihinsel faaliyetlerde Türklerin adı geçmeye başladıkça bu yargı kırıldı,” diyor senelerdir Frankfurt’ta yaşayan bir gazeteci. “Tiyatro sanatçıları, akademisyenler, sinemacılar ve yazarlar çoğaldıkça önyargıları ve genellemeleri sarsmak mümkün oluyor.”
Artık Batılılar da daha fazla ilgilenme gereği duyuyorlar Türkiye’den gelen sanat ve edebiyatla. Bir toplumu tanımanın, anlamanın en iyi yolunun onun bağrından çıkan sanatı anlamakla mümkün olacağını kabul ve takdir ederek. Oysa eskiden sadece gazetelerde çıkan sınırlı ve çoğu taraflı, ön yargılı yazılarla yetinirdi Batılı okur. O yazılar üzerinden Türkiye’yi anladığını düşünürdü.
Bu sene Frankfurt’ta Türkiye’nin konuk ülke olması böyle bir çerçeve içinde iki kat anlamlı. Dünyanın en büyük ve en çok konuşulan kitap fuarıdır Frankfurt Kitap Fuarı. Her sene 110 üzerinde ülkeden 7200 civarında katılımcı akın eder buraya. Yayıncılar, yazarlar, şairler, gazeteciler, eleştirmenler... Dünyadaki kültür ve sanat âleminden nice sima burada buluşur. Son derece uzun soluklu bir evrensel buluşmadır Frankfurt Kitap Fuarı. 2008 senesinin konuk ülkesi Türkiye bir önceki sene konuk ülke olan Katalanlardan devraldı bayrağı. Böylece tam bir sene boyunca Frankfurt’ta bol bol Türk edebiyatı, sanatı ve kültürü konuşulacak.
Bu gelişme gerek Türkiye’de kültür ve sanatın ilerlemesi, gerekse Türk kültürünün dünyada daha iyi tanıtılması için muhteşem bir fırsat teşkil ediyor. Aynı zamanda Almanya’da yaşayan 2,5 milyon vatandaşımızı da yakından ilgilendiriyor. Almanya’da ve Avrupa’da yaşayan ya da seyahat eden bu kadar çok Türk olmasına rağmen, ne yazık ki, Türk edebiyatı ve kültürü Batılılar tarafından çok az biliniyor. Sanki ne yeterince “Doğulu” ve “egzotik Öteki”, ne de yeterince “Batılı” ve “kendilerinden” addediyorlar. Arada bir yerde kalıyor Türk edebiyatı, arafta bir yerde duruyor adeta.
Bunun yanı sıra, 11 Eylül sonrası derine nüfuz etmiş bir İslam fobisi var Batı’da. Öyle ki Türkiye’den gelen bir kadın yazar, hep kadın ve İslam’la ilgili sorulara maruz kalıyor. Bana hep Türkiye’de kadınların çarşaf giyip giymedikleri, ezilip ezilmedikleri türünden sorular soruluyor Avrupa’daki edebiyat festivallerinde. Artık Cervantes ya da Virginia Woolf değil, “medeniyetler çatışması” tartışılıyor Avrupa edebiyat günlerinde. Ve en çok merak edilen sorulardan biri şu: “İslam ile Batı demokrasisi yan yana iç içe yaşayabilir mi?” Avrupa kıtasındaki milyonlarca Müslüman göçmeni yakından ilgilendiren bu güncel soruya en olumlu, en hakiki cevap gene Türkiye’den gelebilir.
Sadece Kültür Bakanlığı değil, yayıncılar, yazarlar, şairler, editörler, eleştirmenler ve bu alanda faaliyet gösteren çeşitli sivil toplum kuruluşları bu sene Frankfurt’ta aktif ve yapıcı bir rol oynamalı. Bilhassa Katalanların azimli, yoğun çalışmalarından sonra Türkiye’nin de çıtayı yüksek tutması şart.
21.10.2007