“Kızların da askere alınması” daimi bir nakarattır memleketim topraklarında. Nedense kimileri durup durup telaffuz etme gereği duyarlar bu sözleri.
Askerlik yapmak zorunda olmadıkları için cins–i latifin pek bir rahat yaşadığına inananlarla doludur memleket. Oturup savaşı sorgulayacağına, kurumların erkini çözümleyeceğine, tutup kadınların neden askerlik yapmadığına takılıverir bazısının zihni. Bugünlerde dertleri bir nebze olsun dinmiş olmalı. Zira savaşın kadınlara biçtiği roller arasına bir yenisi eklendi.
Şimdiye değin kadınlar dört ana role indirgenmişlerdi savaş zamanlarında. Bir: Cephenin gerisinde bekleyen gözü yaşlı anne/eş/kız çocuk. 20. yüzyıl ile beraber savaşların biçimi ve ölçeği değiştikçe bu rolde de birtakım kırılmalar yaşanması kaçınılmaz oldu. Birinci Dünya Savaşı kitle katliamını, on binlerce insanın tek bir cephede topyekün ölümünü sergileyen vahşetiyle kadınlara yeni roller biçilmesini şart koşmakta gecikmedi. Bundan böyle kadınlar sadece cephe gerisinde beklemek değil, bizzat cepheye yönelik çalışmakla da görevlendirilecekti. Fabrikalarda işçi kızlar, silah endüstrisinde çalışanlar, kamu görevlileri, sekreterler ama bilhassa ve bilhassa hemşireler. Böylelikle ikinci bir işlev biçildi kadınlara: Devlete hizmet ve askere şefkat.
Bu iki temel role ezelden beri mevcut olan ama telaffuz edilmeyen ve 20. yüzyılın sistematik vahşetiyle ayyuka çıkan yeni bir rol eklendi. Tecavüze uğramak. Japon askerlerinin işlediği suçlar hâlâ yeterince aydınlatılmamışken unutmamalı ki savaşanların tevacüzleri sadece yabancı bir ordunun “işgal askerleri” tarafından değil, sistemin iç çatışmalarının doğurduğu mütecavizler tarafından da işlendi. Böylelikle 1970’ler boyunca Şili ve Arjantin, 1980’ler boyunca Filipinler, 1990’lar boyunca Hindistan, Haiti, Endonezya, Çin ve ardından Bosna’da yüzlerle, binlerle tecavüze uğradı kadınlar. Anlatmakta zorlandılar. Başardıklarında ise anlattıklarını dinleyen olmadı. Dinleyenler arasında umursayanlar bir avuç kaldı. Umursayanlar da ancak ve ancak bu meseleyi çok daha “büyük”, çok daha “mühim” politikaları eleştirmek için birer araç olarak kullanabildikleri takdirde önemsediler tek tek, birer birer, birey birey kadınların tecavüze uğramış olmasını. Yaşayanlar acılarıyla baş başa kaldı. Çoğunun hem tek tanıkları hem de tek dayanakları çocuklarıydı.
Ve şimdi savaş yeni bir rol biçiyor kadınlara: İşkenceci! Irak’ta konumlandırılmış Amerikalı kadın askerlerden bazılarının işledikleri suçları sergileyen fotoğraflar “kadın ve savaş” düzlemine bir başka boyut ekledi. Kimilerini şaşırtadursun cins–i latifin nasıl olup da böyle gayri–latif suçlar işleyebileceği, unutmamalı ki bireylerden evvel kurumlar gelir, kurumlar bireylere damgasını vurur.
1967 senesinde dünyanın önde gelen oyuncak tekellerinden Hasbro yeni bir model üretmişti. Askeri hemşire Joe. Ancak kısa bir zaman sonra şirket bu modeli daha fazla üretmeme kararı aldığını açıklayacaktı. Zira, “erkek çocuklar bir hemşire bebek ile oynamaya ikna edilemiyor, kızlar ise böyle bir bebeği hepten reddediyorlardı.” Aradan geçen seneler oyuncak şirketinin dünya konjonktürünü yakından takip etmesiyle geçmiş olacak ki, 1997 senesinde Hasbro yeni bir modelle ortaya çıktı: “Er Jane”. Artık sert hatlı askeri–hemşire yahut kendini tüm insanlığa hizmete adamış hakperver hemşirehanım suretinde canlandırılmayacaktı kadınlar. Madem ki başta ABD olmak üzere pek çok ülkede kabarık sayıda alt sınıftan ve azınlık grubundan kadın ordu kademelerine girmekteydi peş peşe, yeni bir oyuncak model gerekecekti gelecek kuşaklara. Tıpkı daha önce üretilen erkek asker modelleri gibi kadın asker de tam taklavat asker üniforması ve silahlarıyla canlandırıldı. Irksal eşitliği sağlamak adına dört ayrı modelden üretildi oyuncak bebek. Er Jane’lerden biri sarışın, biri esmer, biri kızıl saçlı, ve dördüncüsü de siyah bir kadın idi. Ne hikmettir, ne gariptir ki er Jane bebeği kadınlara verilmiş bir eşitlik olarak görenler de oldu. Nihayet kadınlar da alınmıştı askere.
Merak ediyorum oyuncak askerlerle oynaya oynaya büyüyenler savaşı bir oyundan ibaret zannettikleri için mi böylesine rahat yer alıyorlar bu sistem içinde? Merak ediyorum nasıl etkileyecek kız ve oğlan çocuklarının zihnini ve gelişimini er Jane türü bebeklerle oynaya oynaya büyümek? Ve bir şey daha. Bu vahim tabloyu sadece Batı ülkelerinin başkalarına yaptığı bir gaddarlık zannedenlere küçük, leblebicik bir uyarı. Aman dikkat! Militarize olmuş toplumların kendi insanlarına karşı neler yapabileceğine, ne yüz kızartıcı suçlar ne sistematik haksızlıklar işleyebileceğine, ve hatalarını nasıl gelecek kuşakların hafızalarından silebileceğine dair uluslararası düzlemde bağımsız kaynaklarca hazırlanmış ve dizi dizi yayınlanmış ülkeler arasında tanıdık bir sima da var: Türkiye!
16.05.2004