. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Brüksel’in orta yerinde şair taksici

 

Önce bir itiraf: Biz kadınlar, birbirimize karşı ne yazık ki nice önyargıyla doluyuz. Bir-iki iyi dostumuzu kenara kayırır, her türlü eleştiriden muaf tutar ama onun dışındaki hemcinslerimize gelince iş, bol bol dudak büker, burun kıvırırız. Kolay kolay beğenmeyiz birbirimizi.

Beğensek de dile getirmeyiz; takdirlerimizi, kendimize saklarız, nedense. Kızarım kadınların bu özelliklerine. Kızarım kızmasına da ben ne kadar dışındayım bu kalıpların? Ben becerebiliyor muyum farklı davranabilmeyi. O da ayrı mesele, bitmeyen bir nefs sınavı. Bu yüzden bu hafta Brüksel’de yirmi beş kadın bir araya gelerek paylaştığımız sinerji ve empati iki kat kıymetliydi belki de. Uzun zamandır bu kadar çok sayıda hemcinsimle bir arada bu kadar keyifli, kalabalık sohbetlerde, bu kadar çok şey paylaşmamıştım.

KAGİDER’in Brüksel açılışına medya, akademi, sanat ve siyasetten yirmi beşin üzerinde kadın katıldı. Türkiye-AB ilişkilerinin ne kadar uzun zamandır son derece “erkek egemen bir dille” kurulduğuna (ya da kurulamadığına) dikkat çeken KAGİDER, bu alanda kadınların daha çok söz sahibi olmasının önemli katkıları olacağına inanarak çıkmış yola. Kendimizi daha iyi anlamak ve anlatmak samimi niyetleri. Batı’da, bilhassa “kadın meselesi” söz konusu olduğunda, en entelektüel kesimlerde dahi zuhur ediveren o kadar çok önyargı var ki. Bu şartlar altında ortalama Batılı okurlar Türk kadınını nasıl görüyor? Nasıl genellemelerle hareket ediyor? Ne kadar tanıyor ya da tanımadığının ne kadar farkında? Bu soruları peş peşe sıraladığımızda ne yazık ki çok da iç açıcı tablolar çıkmıyor ortaya. Üstelik, ne ironiktir ki, Almanya ya da Fransa veya Belçika gibi Türk asıllı vatandaşların çokça olduğu ülkelerde, bu önyargılar daha da keskin olabiliyor. Türk kültürünü, tarihsel ve güncel sebeplerden ötürü, çok daha yakından tanımasını beklediğimiz ülkeler, ne yazık ki, en az tanıyanlar ya da en çok önyargıyla yaklaşanlar olabiliyor. Tüm bu “medeniyetler çatışması” tezlerinde kadınların bedenleri ve kimlikleri, hak ve özgürlükleri, hatta ve bilhassa “görünüşleri” önemli anlamlar taşıyor, sembolik değerler kazanıyor.

Brüksel’deki KAGİDER etkinliği son derece pozitif bir paylaşım atmosferi yaratmayı başarıyor. Yurtdışındaki etkinliklerde sıkça rastlanan “sen, ben, bizim oğlan” misali kapalı bir ortam yok burada. Tersine pek çok Avrupalı da hazır bulunuyor salonda. Ama benim anlatmak istediğim hadise başka. Akşam, etkinlik sonrası Meral Tamer, Yazgülü Aldoğan ve ben, biniyoruz bir taksiye. Brüksel’in orta yerinde. Taksi şoförü, yüzünden sükunet akan bir genç adam. Konuştuğumuz dile kulak kabartıyor evvela. Anında anlıyor Türk olduğumuzu, ışıldıyor yüzü. Başlıyor bize İstanbul’u anlatmaya. Hem de yirmi sene evvel gördüğü ve hiç unutmadığı İstanbul bu. O zamanlar öğrendiği Türkçe cümleler hiç çıkmamış aklından. İranlıymış. Şiraz doğumlu. Ailesinin üçte ikisi oradaymış hâlâ, üçte biri dağılmış Avrupa’nın dört bir yanına. “Gurbet” ve “hasret” kelimelerini kullanıyor çokça. Ama iki taraflı bir özlem sanki bu. İran’dayken Avrupa’yı özlüyor gibi, Avrupa’dayken İran’ı. Daima bir eksiklik duygusu taşıyor yanında, kapanmayan bir gedik var kişiliğinin altyapısında. Belki de bu yüzden böyle meraklı şiire, sanata, edebiyata. En çok sevdiği şairin kim olduğunu soruyoruz. O da sorulur mu dercesine bakıyor. “Tabii ki Rumi. Her zaman Rumi!”

Mevlânâ’dan düzinelerce şiiri ezbere bildiğini söylüyor. “Tabii Farsça biliyorum.” diye ekliyor ardından yarı mahcup, çeviremeyeceğini bilmenin ezikliğiyle. “Olsun” diyor sevgili Meral Tamer. “Sen Farsça oku, o da yeter.” Böylece akşamın bir saatinde, yağmurdan kara çeviren buz gibi havada, bir takside biz İstanbul’dan dört kadın, İran asıllı şoförümüzün Mevlânâ’dan okuduğu Farsça şiirleri dinleye dinleye ilerliyoruz. Yumuşuyor akşam. Işıldıyor sema. Dillerin, kültürlerin, sınırların ötesinden birbirimizi anlıyor, bir taksi seyahati boyunca da olsa, dünyanın tüm dillerini anlıyor, hatta konuşuyoruz.

 

09.03.2008

 

 

İzlenme : 2881
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us