. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Sanatın sonu mu?

 

“Sanat dünyasına ilişkin ne söylenirse söylensin, yozlaşmış olduğu söylenemez,” diye yazmıştı Van Gogh 1880’lerin başında. “Resim inanç demektir. Yalnızca ellerle değil, ruhlarımızın derinliklerinde olan bir kaynak tarafından yaratılır.” Sanatın maneviyatı öylesine önemlidir ki Van Gogh için “sanat” ile “din” arasında temel ve ruhani bir köprü olduğuna inanır ünlü ressam.

Bir sanat eserinin içinde kaybolan, onun yaratılış aşamasını ruhunda hisseden sanatçı, Van Gogh’a göre, adeta ibadet etmekteymişçesine kopar, uzaklaşır dünyadan. Beyninin ve yüreğinin kapıları maneviyata, soyutlamaya, kainata açılır. Van Gogh’da ve dünyanın daha nice iz bırakan sanatçısında gördüğümüz ortak özellik sadece bu “sanat ve inanç” vurgusuyla sınırlı değil. Bir de “sanata olan inanç” var. Tüm bu ressamlar -ve şairler, yazarlar, vb.- günümüzden bambaşka bir ortamda, son derece zor koşullar altında, kimi zaman aç kalma, yanlış anlaşılma, yoksulluk ve yalnızlık pahasına sanatlarını üretmiş ve en genel anlamda sanata ve sanatın maneviyatına yürekten inanmışlardı. Peki ya bugün? Ya bugünün sanatçıları?

“Günümüzde hangi sanatçı bu şekilde düşünüyor?” diye sorabiliriz bu noktada “Hangi sanatçı kendini Van Gogh gibi tamamen sanata adıyor?” Bugün sanata inanan, sanatına inanan ve sanat ile inanç arasında köprüler olduğunu düşünecek kadar bu alanda maneviyat bulan kaç sanatçı var? Bir kitaptan söz etmek istiyorum bugün. Ve onun parçası olduğu bir tartışmadan. Donald Kuspit imzalı kitabın adı SANATIN SONU. Doğrusunu isterseniz kitabın ismi pek hoşuma gitmemişti başta. Öylesine yaygın bir eğilim ki sanatta, edebiyatta, toplumsal düzeyde, ideolojide ve siyasette sürekli ve habire bir şeylerin bittiğini iddia etmek. Çağımızın özelliklerinden biri. Devamlı bir şeylerin tamamen sona erdiğini ilan ediyoruz. Ancak Kuspit’in kitabını okudukça sanatın tamamen bitmese de önemli bir kırılmadan geçtiğine ikna oluyorsunuz. Nasıl mı?

Öncelikle “sanat” tanımımızın değiştiğini söylüyor yazar. Artık “her şey ama her şey parayı ele geçirmeyi başaranların güdümündedir. Gerçek ve ciddi sanat erbablarının var olduğu doğrudur, ama yapılan işlerin yalnızca onda biri gerçek sanat inancıyla yapılmaktadır.” Artık “post-sanatçılar” var diyor yazar. Ve post-sanatçılar için sanat yüce bir değer değil, maneviyatla bağlantılı hiç değil. Hatta tam tersine sanatın sıradanlığına inanıyorlar. Ruskin son derece yüzeysel ve bayağı, bir şey ifade etmeyen, etmek de istemeyen postmodern çalışmalarla dolu bir sergi salonunda izleyicinin hissettiği sıkıntıyı dürüstlükle ele alıyor. Eskiden bir sanat eserinin karşısında durup hayallere, düşüncelere dalan bizler şimdi nice “çağdaş” postmodern yapıtın “anlamsızlığını” göre göre ses çıkarmıyor, bunu sanatın yeni biçimi olarak kabulleniyoruz, diyor Ruskin.

Şimdiye değin orijinal ve güzel eserler meydana getirmek sanatın temel işlevlerinden biri olarak görülürken 20. yüzyıl sonu ve yeni yüzyılda her iki değer de kenara atıldı, hatta küçümsenir oldu. Artık orijinal olmanın bir önemi yok. Hatta böyle bir şeyin mümkün olduğuna da inanılmıyor. Öte yandan sanatta güzellik ve estetik son derece “banal” değerler gibi görülüyor. Peki estetik olmadan sanat olabilir mi? Tüm estetik kriterler yerle bir edilirse neye sanat demeye başlarız? Sınırlar nasıl çizilir? İşte tartışmanın ivme kazandığı yer burası. Kuspit’e göre artık öyle bir ruh halindeyiz ki her şeye sanat diyoruz. Ya da -benzer şekilde- hiçbir şeyi “sanat” tanımının içine koymuyor, bu kavramın içini boşaltıyoruz.

Bir zamanlar Adorno “estetik deneyim hem toplumsal hem de metafizik açıdan önemlidir” demişti. Bir zamanlar sanat sadece maddi terimlerle değil, manevi değerlerle de ölçülüyor, tartılıyordu. Ve en önemlisi sanatçılar en genel anlamda sanatın gücüne, güzelliğine inanıyor, bu inançla üretiyorlardı. Sanat dünyası topluma ayna tuttuğuna göre tüm bu kırılmalar, sadece sanatçıları değil tüm toplumu ilgilendiren ve yansıtan kırılmalar. Bu konularla ilgilenenler SANATIN SONU’nu okumaktan keyif ve ilham alacaklardır.

 

27.04.2008

 

İzlenme : 3974
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us