Yakın bir dostumun on iki yaşındaki oğlu tam bir bilgisayar oyunu tutkunu. Pek çok yaşıtı gibi başını kaldırmadan gece gündüz bilgisayar başında. Ama bu durumdan eskisi kadar kaygı duymadığını söylüyor arkadaşım.
Zira artık sırf vurdulu kırdılı oyunlar değil, eski efsaneler ve hikâyeler de oyunlaştırılıyormuş. İnanmaz gözlerle bakmış olmalıyım ki, bir tanesini anlatıyor. Dinledikçe gülümsüyorum. Bildiğimiz bir hikâye bu. Nam-ı diğer Simurg. Bugünün gençliğinin Simurg efsanesini nasıl anladığını, nasıl yaşadığını merak edip biraz araştırıyorum. Görüyorum ki bugün bilgisayar oyunlarından mangalara, Neverending Story (Bitmeyen Hikâye) gibi gençlik klasiklerinden yaratıcı oyunlara kadar çocukların ve gençlerin dünyasına hitap eden pek çok kaynakta Simurg ya bir kelime ya bir karakter olarak tekrar ve tekrar çıkıyor karşımıza.
Oysa biraz daha gerilere gidelim. "Simurg" başta edebiyatçılar olmak üzere tüm dünyada pek çok sanatçıyı cezbeden bir efsanevi kelime. Aradan yüzyıllar geçse de değişmeyecek sanki bu. Tüm kültürlerarası ve dönemlerarası farklılıklara rağmen Simurg a duyulan merak ve özlem baki gibi. 1120 Nişabur doğumlu, büyük mutasavvıf ve şair Feriduddin Attar ın geride bıraktığı eser ölümsüz. İnsanlık tarihinde çok az metin böylesine derin izler bırakabilir kendinden sonraki kuşaklarda.
Kuşların hükümdarıydı Simurg, bilgi ağacının dallarında yaşayan. Hep merak edilir, hep konuşulurdu uzun uzadıya, merak ve hasretle, aranırdı köşe bucak. Kafdağı nın ardında yaşadığına inanılırdı, öylesine uzak ve masalsı. Ulaşılmaz ama ulaşmak istemeden durulmayan. Günlerden bir gün dünyadaki tüm kuşlar adını dillerden düşürmedikleri Simurg u görebilmek için yolculuk etmeye karar verdiler. Dertlerine derman olması, şikâyetlerini ve taleplerini duyması için bizzat huzuruna çıkmak istediler. Bu niyetle düştüler yollara. Hüthüt kuşu önderlik edecekti onlara, kılavuz olacaktı. Günler günleri kovaladı, badireler badireleri. Yol uzun, yolculuk çetindi. Yorulanlar, yolda kalanlar oldu. Önce bülbül caydı, güle olan aşkının hasretinden. Ardından diğer kuşlar da vazgeçti birer birer. Her biri başka bir bahaneyle. En nihayetinde kafile Kafdağı na vardığında topu topu otuz kuş kalmıştı geride. Ancak o zaman anladılar neyi "bulduklarını". Otuz, yani Simurg.
Baştan aşağı metaforlarla dolu olan Simurg hikâyesi bugün Batı edebiyatçıları tarafından yeniden didik didik okunuyor ve bir referans olarak kullanılıyor. Tıpkı eskiden olduğu gibi. Mesela İngiliz edebiyatının klasik-Viktoryen döneminde gayet iyi bilinirdi Attar ismi. 1866 tarihli Yakutların Kraliçesi adlı kitap uzun uzun Simurg u anlatır. Dönemin yazar ve sanatçılarını hayli meşgul etmişti bu metafor. Çağımızın en önemli yazarlarından Borges, Feriduddin Attar okumuş muydu? Şüphesiz evet. Okumuş ve yararlanmıştı Attar ın hayal ve inanç dünyasından. Bilhassa Hayali Varlıklar kitabında belirginleşir Attar ın izleri.
Hak ve hakikat arayışı daim ve evrensel oldukça, tüm sanat ve edebiyat kollarına sızan bir içsel yolculuk oldukça, Simurg kelimesi de çok sayıda yerli ve yabancı sanatçı ve edebiyatçı tarafından yâd edilecek elbette. Ama sanat eserlerindeki Simurg efsanesi ile bugünün gençlerine satılan bilgisayar oyunlarındaki Simurg karakteri arasındaki uzaklık görülmeyecek gibi değil. Bu zengin ve köklü, soyutlamalar ve katmanlarla örülü efsane bugünün bilgisayar programcıları tarafından "Bilge bir kuş"a dönüştürülmüş. Oyuncuların zaman zaman gidip akıl danıştıkları ölümsüz bir bilge oluvermiş. Özünden, içeriğinden uzaklaştırılmış. Tasavvuf arkaplanı olmadan Simurg anlaşılabilir mi?
Attar ın anlattığı Simurg bu değildi. O da değişmiş modern zamanlarda.
04 Mart 2008