Masanın üzerinde bir gazete sayfasından gülümsüyorsun. Üzerinde beyaz bir gelinlik, gözlerinde çocukça bir iyimserlik, samimiyet ve inanç. İtalya dan yola çıkıp İsrail e kadar otostopla bir başına gitmek, kim ne derse desin "kadın başına" yollara düşmek, yabancılara karşı önyargılı davranmamak ve küçük de olsa bir barış seyahatini tek başına tamamlamaktı amacın.
Tamamen bireysel, tamamen iyi niyete dayalı bir yolculuktu seninkisi. Ne kimseye zararın vardı, ne kimselere düşmanlık ettiğin ya da sataştığın. İnandığın temel evrensel değerler vardı. Barış gibi. Kardeşlik gibi. Özgürlük gibi. Sembolleri seviyordun belli ki. Gelinlik ve renklerden beyaz; yolculuklara çıkmak ve kavramlardan barış... hep sevdiğin semboller, önemsediğin değerlerdi. Bunları bir araya getirerek tasarladın bu seyahati. Kimileri senin bu hayalini "fazla naif" ya da "tehlikeli" bulurken, sen sadece kendi yüreğinin sesini dinledin. Yolculuğun Gebze de noktalandı. Olabilecek en trajik şekilde. Senden geriye bizde neler kaldı biliyor musun? Hüzün ve utanç. Bir de yas.
Masanın üzerinde bir gazete sayfasından bakıyorsun. Pazar sabahı kahvaltı için buluşan kalabalık bir grubuz. Her birimiz başka başka mesleklerden. Aramızda gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar var. Gazetenin ilk sayfasının açılmasıyla beraber bir garip sessizlik düşüyor masaya. Kimsenin çıtı çıkmıyor uzunca bir an. Resmine baktıkça hüzün basıyor içimizi. Gözlerimizi kaçırıyoruz. Evvela senden, sonra birbirimizden. Derken içimizden biri, bir kadın, patlıyor, tutamıyor dilini. "O kadar kızıyorum ki olanlara, o kadar üzülüyorum ki. Bu kadıncağızın tek günahı insanlara güvenmek miydi yani? Bize güvendi. Tek başına yollara düşecek kadar." Utanıyor, sıkılıyor, söyleyecek söz bulamıyoruz. "İtalya da da başına gelebilirdi bu korkunç trajedi." diyor içimizden birimiz. Ama kimseye teselli vermiyor bu sözler. Derken bir başkası katılıyor söze. Diyor ki, "Peki sorarım size, öldürülen kadıncağız İtalyan değil de diyelim Rus olsaydı, kamuoyu olarak bu kadar sarsılır utanır mıydık bu hadiseden? Bu haber tüm medyada bu kadar yer alır mıydı mesela?"
İtalyan sanatçı Pippa Bacca nın hazin ölümü, Türk basınında ve kamuoyunda derin bir üzüntüyle karşılandı. En sağcısından en solcusuna kadar hemen hemen tüm gazeteler ortak bir hüznü ve utancı yansıttılar. İlk gün daha çok şok ve şaşkınlık vardı; ardından utanç ve kızgınlık geldi. Bu arada dikkat çeken bir nokta, gerek pek çok gazetede gerek gündelik konuşmalarda hep aynı vurgu vardı: "Avrupa Birliği ne rezil olmak."
Halbuki Pippa Bacca nın milliyetinin, dininin, kökeninin, fikirlerinin... hiçbir şeyin önemi yok şu noktada. Tüm bu zahiri kabuklardan arındığında o bir sanatçıydı, bir insan. En temel düzlemde bu kadar basit bir tanım yapmamız lazım belki de. Öldürülen bir Rus da olsa Çinli de, bir Azeri de olsa İranlı da bu böyle. Biz Avrupa Birliği karşısındaki imajımızı değil, yitip giden gencecik bir hayatı ve onun vermek istediği mesajı düşünmeliyiz. Avrupalıların ne düşündüğünü önemsemek yerine ya da İtalyan basınında Türkiye lehine yazılar çıktı diye teselli aramak yerine, velhasıl kendi imajımızın derdine düşmek yerine, samimiyetle ve iyi niyetle bir ölünün ardından yas tutmalı ve bir daha böyle hadiseler yaşanmaması için gene kendimize, kendi içimize bakmalıyız. Belki diyeceksiniz ki "Biz ne yapabiliriz? Dünyanın her yerinde olabilir böylesine saldırganlar, sapıklar." Elbette, ama bu lafla teselli bulmak yerine samimi bir yas tutmaktır şimdi yapmamız gereken. Hepimize düşen küçük sorumluluklar var. Kendi evlatlarımızı yetiştirirken onlara, bilhassa oğullarımıza, kadınlara saygı duymayı öğretmek; yetişen kuşakların kadını etten bedenden ibaret görmemeleri için elden geleni yapmak hepimizin boynunun borcu. Keza aşkı yasaklamamak, tecavüz olaylarında kadınları suçlamaktan vazgeçmek, sırf "namus kurtarma" adına kadınları tecavüzcüleriyle evlendirmemek, yasaları duyarlılıkla düzenlemek ve tatbik etmek, gençleri ezmemek, gençlerin üzerinde baskı kurmamak gene hepimizin ortak sorumluluğu. Tüm bunlarla İtalyan sanatçının ölümü arasında bağ yok mu dersiniz?
Bir üniversite öğrencisinden e-mail aldım bu sabah. Pippa Bacca nın ailesine Gebze den başsağlığı kartı atıyormuş. Gazetelere bakıp kendi aramızda "vah vah" yapmak yerine, hepimiz kendi payımıza bir ders çıkarabiliriz bu trajediden. Ne de olsa semboller önemliydi Pippa Bacca için. Bizler de onun ölüsüne saygı göstererek gene sembollerle cevap verebilir, Türkiye den İtalya ya bir değil binlerce barış mesajı gönderebiliriz.
15 Nisan 2008