Türkiye’de şiir okurundan fazla şair vardır malum; bir de aldatıcı bir çeşitlilik arz eden bir basın dünyası. Kendini tekrar birbirini inkar eden nice haftalık, aylık, üç aylık yayın arasında bir an için varın tahayyül edin kadınlara mahsus bir gazete çıktığını. Kadın dergisi değil, kadınlar için hazırlanmış ara sayfalar değil, kadın eki de değil.. başlı başına bir gazeteden söz ediyorum.
Oysa memleketteki en uzun ömürlü yayınlardan biriydi Hanımlara Mahsus Gazete. 1895 ile 1908 seneleri arasında aralıksız yayınlandı. Toplamda on beş sene boyunca ve tam 614 sayı çıktı. Ahmet Mithad Efendi, Ahmet Rasim gibi dönemin önde gelen erkek yazarları da vardı gerçi gazetenin kalemleri arasında. Vardı var olmasına da esas kadro, çekirdek grup kadınlardan müteşekkildi. Hem de takma isimlerle değil, özbeöz kendi kimlikleriyle yazan edibeler. Onların arasında biri var ki hem böylesine derin iz bıraktı kendinden sonraki kadınların bilinçlenmesinde, hem de ne çabuk, nasıl da kolay unutuldu: Fatma Aliye Hanım.
Kadınların ya babaları ya kocaları aracılığıyla yer edinip itibar görebildikleri bir ortamda o da önemli bir babanın kızıydı: Reformcu İslam düşünürü Cevdet Paşa’nın. Dönemin birçok aydını gibi Cevdet Paşa da hakiki bir “terakki ve tebeddül” sağlanabilmesi için kız evladının eğitimini yönlendirmişe ve yürekten desteklemişe benziyor. Böyle bir destekle yetişen Fatma Aliye derin bir İslam bilgisine ve engin ideallere sahipti. Doğrusu bu haliyle günümüzün feminist araştırmacıları için bir parça muammadır kendileri. Kolay kolay sığmaz zamane kategorilerine. Bir yanıyla dönemin fersah fersah ötesinde radikal amaçlar tayin edebilecek kadar feminist, modernleşmeye hız kazandıracak kadar Batılı ve Batılılaşmadan yanadır; bir yanıyla da “İslam Kadını” ideali çizip böyle bir alternatifin izini sürecek kadar Doğulu, buralı. Bir yandan Osmanlı kadınlarını eve hapsetmeye niyetlenen memleket erkeklerine verir veriştirir, bir yandan da Osmanlı kadınını harem hayatından ibaret zanneden Şarkiyatçı Avrupa zihniyetine. Her şeyi sorgulamayı sever ya, nedense kafi sûrette eleştirmedikleri de vardır bu arada. Tutar mesela, cariyelik kurumunu sorgulamaz yeterince. Sorgulamadığı gibi neredeyse kölelikten yanadır, köleleşmekten bunca ürktüğü halde. Hanedana yakın olmanın, toplumsal konumunun ayrıcalıklarından da yararlanır Fatma Aliye. Ama işte tüm bunların yanı sıra, tüm bunların ötesinde, esas kendisinden sonraki nice seçkinin göz ardı ettiği bir bağın farkındadır: kadın ve kültür. Kültürdür kadını dönüştürecek olan ve kadındır kültürü dönüştürecek.
O günden bugüne bir asır geçti ve bir asırda ne çok şey değişti. Pusulalar da vardı oysa, peki ne zaman nerede yitirdik rotayı. Ne vakit elimizde silgilerle satır satır siler olduk toplumsal hafızamızda yer edecek isimleri, hadiseleri, gelişmeleri? Sahi ne zamandan beri kadınsız bir kültürü kültürsüz kadınları böylesine sindirir olduk içimize. Nasıl oldu da bir zamanların kültür-felsefe-siyaset üreten kadın gazeteleri böylesine hızla dönüşüverdi bademli kurabiye, simli kanaviçe, kırışıksız ütü, öfkesiz yaşam, daraltılmış zihin tarifleri saçan kadın kadıncık dergilere, hanım hanımcık eklere?
20.06.2004