Slavoj Zizek, Yamuk Bakmak adlı kitabında Alfred Hitchcock’un meşhur filmi Kuşlar’ı büyüteç altına alırken, “Kuşlar’ı içinde kuşların olmadığı bir film” olarak okumak gerekliliğinden söz eder. Asırların mirası Şarkiyatçılığı da benzer şekilde okumak gerekli; içinde Doğu’nun olmadığı bir doğu olarak.
“Doğu” ile “Batı” iki kallavi kelime, anlamaktan ziyade anlamamaya yarayan. Anlamları böylesine değişken, kapsamları bunca müphem olmakla beraber böylesine kesinkes kullanılabilen çok az kelime vardır. Nerede başlar biri, nerede biter öteki bilinmemekle beraber yönlerden medeniyetler türeten, medeniyetlerden hasımlar üreten bir harita asılı zihinlerimizin önyargı çivilerinde. Örnekler: Yer: Michigan. Kişi: Yaşlılığın demlerini sürmekte olan İngiliz edebiyatı profesörü bir WASP (Beyaz, Anglosakson, Protestan) hanım. Söylediği laf: Artık Doğu’ya gitme vakti geldi, bu ülkede yaşanmaz, gidip çekilmeli manevi huzura. Örnek 2: Yer: New York. Kişi: İran Devrimi’nden sonra Amerika’ya kaçmış ve o gün bugündür kendi ifadesiyle “hüzünlü sürgün” hayatı yaşayan İranlı bir Marksist şair. Söylediği laf: Biz Doğulular çocuk ruhluyuzdur, alınırız hemen, hassas olduğumuzdan kimse aşkı bizim kadar iyi anlatamaz. Örnek 3: Yer: Indianapolis. Kişi: Konuşmamı dinlemeye gelen bir Amerikalı-Türk bayan. Söylediği laf: İyi ki geldiniz de Türk kadınını temsil ettiniz. Sayenizde Amerikalılar bizim Araplara benzemediğimizi gördüler. Doğulu olmadığımızı ispat ettiniz. Örnek 4: Yer: İstanbul. Kişi: İmza günümde bana beş romanımın beşini de imzalatan siyasal öğrencisi. Söylediği söz: Nasıl sıkılmadınız Amerika’da? Manevi değerlerin böylesine yozlaştığı bir memlekette barınamaz, hemen kaçıp gelirsiniz sandık.
“Doğu”yu maneviyatın kalesi, “Batı”yı maneviyattan yoksun ama teknolojik bakımdan ileri olanların penahı addetmek Türk modernleşmesinin en eski, en köklü mutfak tariflerinden biridir. Hep aynı tarifle pişire pişire hep aynı yemeği yemekteyiz senebesene. Bu tarif, ne hikmettir ki, Şarkiyatçılığın ürettiği Doğu imgesiyle de pek güzel örtüşür. Velhasıl, Doğucu-maneviyatçı bir söylem Şarkiyatçı-ayrımcı bir söylemle bir de bakmışsınız ki kan kardeşi olmuş, aynı masada ekmek böler, aynı aşa bandırmak üzere. Huntington’un İslam’ı öteleyen berikileştiren medeniyetler çatışması tezinin Doğuculuk adına kendini yalıtarak yücelten, yücelterek yekpareleştiren zihniyetten farkı yoktur bir sonraki dönemece varıldığında. Doğu-Batı klişesi şimdiye değin en çok statükoyu korumak isteyenlerin işine yaramıştır, ha bir de kadın hareketini dizginlemeye. Geç kapitalist toplumlardaki kadınlara “baş örtüsünün altında ezilmiş, köleleştirilmiş doğulu kadın” imgesini belleten, söz konusu coğrafyadaki kadınlara da “namusu önemsemeyen aile değerlerinden yoksun Batılı kadın” masalını öğreten bu klişe, son tahlilde, sadece ve sadece her iki tarafın kadınlarına da aynı mesajı verir: “Berikinin yerinde olmadığın için şükret haline!”
Genellemelere, hele hele kültürel-toplumsal-ülkesel genellemelere Nasrettin Hoca’nın “eskimiş aylar” fıkrasıyla yaklaşmak gerek. “Eskimiş ayları kırpıp kırpıp yıldız yaptıkları” gibi bizim de bu klişeleri didikleyip pare pare etmemiz şart. Hangi Doğu? Hangi Batı? Kimin için, ne vakit, nerede, nasıl.. sorularının makaslarıyla kesip biçelim ki bu kallavi perdeleri, açılan deliklerden görünür olsun Öteki’nin halleri. Önümüzdeki sene gerçekleştirilecek Doğu-Batı Divanı Projesi’nin ilk adımını atmak üzere Alman yazarlarla İstanbul’da buluştuğumuzda, projenin en umut verici yanlarından biri, “Doğu” ya da “Batı” kelimelerini tedavülden kaldırmadan temkinli kullanmak hususunda neredeyse sezgisel bir çabuklukla fikir birliğine varmış olabilmemizdi. Sanatın doğusu batısı var mı? Neresidir sanatın memleketi, gurbeti? Dünya yuvarlak, zaman döngüsel, sanat tabuyıkıcı ise nasıl olur da sorgusuz sualsiz kabulleniriz bu klişeleri? Peki ya ne koyacağız bu kelimelerin yerine?
Kelime çektirmek diş çektirmek gibidir, sancılı. Bir kelimeyi çektirdiniz mi dilden boşluğu kalır geride. Çok kelime çektirdiniz mi dilden, ağzınızda diş kalmaz, konuşamaz olursunuz. Öztürkçecilik akımının gayet iyi öğrettiği üzere yazılı-sözlü dilden kerpetenle kelime çektirmekten kimseciklere hayır gelmeyeceğine göre, “Doğu” ve “Batı” kelimeleri de dilden çektirilmemeli ama nicedir ürettikleri iltihabı temizlemek üzere her ikisine de illa ki müdahale edilmeli.
27.06.2004