Düşünce eskir mi? Elbette. Zaman içinde fikirler değişir, gelişir, yenilenir. Hep aynı kalmakta ısrar etmek, sağlam bir karakter belirtisi değil, tam tersine kendine hayran kocaman bir nefsin belirtisidir.
Zaman içinde en az değişen insanlar, genellikle egoları en şişkin olanlardır. Zira en hakiki değişimler öz eleştirilerden çıkar. Ancak kendini eleştirebilen, kendi hataları, zaafları ve noksanlarıyla yüzleşebilen, ruhu yara bere içinde olan insan samimi ve hakiki olarak değişebilir. Değişimin temel bir itkisi varsa bu ancak içeriden gelebilir. Dışarıdan dayatılan hiçbir talep ya da zorlama bireyde hakiki bir değişim körükleyemez.
Düşünceler eskir, peki ya düşünürler eskir mi?
Batı da, bilhassa Amerikan üniversitelerinde okutulan ders programlarına yönelik ilginç bir araştırma yayınlandı bugünlerde. Tamamen tesadüfen seçilen üniversitelerin ders programları gösteriyor ki pek çok Amerikan üniversitesinde bazı düşünürler çoktan rafa kaldırılmış, adeta eskimiş eşya muamelesi görüyor. Kimler yok ki bu listede? Psikoloji bölümlerinde Freud okutulmuyor mesela. Ya da şöyle bir bahsi geçiyor. Ekonomi bölümünden mezun bir genç Marx ın adını doğru dürüst işitmemiş olabiliyor. Ya da felsefe bölümünden mezun olup da Hegel ile bir kez olsun karşılaşmayanlar var. Freud, Marx ve Hegel... Üçü de modern toplumun düşünce sistematiğinin şekillenmesinde muazzam rol oynamış fikir adamları. Onlarla uyuşmayabilirsiniz, fikirlerine zerre kadar katılmayabilirsiniz ama onları bilmemek, okumamak, zahmete değer bulmamak başka bir şey. Onları bilmeden psikolojide, ekonomide, felsefede yol kat etmek mümkün mü? Artık devir değişti. Bu insanları okumaya gerek yok, diyerek modern toplumun düşünürlerini depodaki eskimiş eşyalar arasına kaldırabilir miyiz?
Ancak sözünü ettiğim trend meselenin sadece bir kısmı. Marx-Freud ya da Hegel gibi düşünürler kendi akademik disiplinleri tarafından unutuladursunlar, ilginçtir, bir yandan da üniversitelerin yeni alanlarından sayılan, kültür ağırlıklı programlar tarafından harıl harıl okutulmaktalar. Mesela kültürel çalışmalar, şehir tarihçiliği (urban history), sinema ya da karşılaştırmalı edebiyat gibi bölümlerde. Böylelikle, ne tuhaftır ki, sinema okuyan bir öğrenci psikoloji okuyan bir öğrenciden daha iyi bilebiliyor Freud u ya da bir edebiyat öğrencisi bir ekonomi öğrencisinden daha çok okumuş olabilir Marx ı. Bunlar günümüz üniversitelerinin değişen trendleri.
Ancak eğer bilgi, eklenerek büyüyen bir kartopu gibiyse, eğer her kuşak her şeye sıfırdan başlamak zorunda kalmayışını kendinden öncekilerin yapıtlarını bilmesine borçluysa, 20. yüzyıl ya da evvelindeki düşünürlere eskimiş muamelesi yapmanın sonuçları sadece üniversitelerde değil, tüm bir toplum düzeyinde hissedilecektir. Er ya da geç. Fikirler elbette eskir. Ama fikir adamlarını o kadar kolay eskitemeyiz. Onları bu kadar çabuk tüketemeyiz. Fikren katılsak da katılmasak da durdukları yerlere, ne dediklerini bilmek, yapıtlarını okumak, tartışmak ve son tahlilde eleştirmektir yolumuzu açacak olan.
22 Temmuz 2008