Bu hafta Spiegel de Jurgen Habermas imzalı önemli bir yazı yayınlandı. Nicedir süregiden ve Türkiye nin de geleceğini yakından ilgilendiren "Avrupalılık" tartışması üzerine. Bugün 78 yaşında olan Habermas, dünyanın yaşayan en önemli filozoflarından ve siyaset kuramcılarından biri addediliyor.
Yazıları, kitapları, tezleri üniversitelerde okutuluyor, tartışılıyor. Hem bizde (ODTÜ yüksek lisans programlarında az mı okuduk derslerde) hem Avrupa da.
Habermas, şimdiden yankı uyandıran makalesinde İrlanda nın Lizbon Anlaşması nı reddetmesinin ardından ortaya çıkan Avrupa tablosunu değerlendiriyor. Avrupa hükümetlerinin "nasıl bir Avrupa?" sorusuna cevap vermekte artık ciddi ciddi zorlandıklarına dikkat çekiyor. Ve ekliyor: "Artık Avrupa hükümetlerinin bu durumu kabul etmesi lazım. Avrupa Birliği nin geleceğini elit kesimler değil, halk belirleyecek. Yetkilerin ve söz hakkının halka devredilmesi lazım."
"Peki halkın nabzı ne yönde?" sorusuna ise şöyle yaklaşıyor: "Değişik Avrupa ülkelerinde halkın önemli bir kesimi Avrupa Birliği idealinden pek de hoşnut değil. Çiftçiler zorlaşan yaşam koşullarından, düşen tarım fiyatlarından ve bilhassa Brüksel merkezli ayarlamalardan muzdarip ve mutsuz. Toplumsal hiyerarşinin alt tabakalarında yer alanlar zengin sınıf ile yoksullar arasındaki uçurumun giderek büyümesinden şikâyetçi. Seçmenler politikacılara güvenmiyor ve genellikle onların sözünü dinlemiyor." diyor. "Ve en kötüsü halk siyasi elitin kendilerine tepeden baktıklarını, kendilerini gütmeye çalıştıklarını düşünüyor. Kendilerine sürü gibi davranılmasını istemiyor. Üst üste fire veren referandumlar baştan beri elit bir proje olan Avrupa Birliği projesinin sınırlarına dayandığını, yolun sonuna vardığını gösteriyor." diyor Habermas. "Bundan sonrasını elit değil, halk belirleyecek." diye ekliyor.
Özünde son derece demokratik gibi görünüyor bu saptama. Öyle ya, geminin dümenini elitlerin değil bizzat halkın tutması çok daha eşitlikçi geliyor kulağa. Peki ama Avrupa ülkelerinin halkları söz konusu olduğunda Türkiye ye bakış nasıl görünüyor? Ne yazık ki çok fazla önyargı, klişe ve basmakalıplık var. Pek çok ortalama Avusturyalının, İtalyan ın ya da Fransız ın zihninde Türkiye ye dair şablonlar var. Oturmuş, kök salmış, kimi tarihten gelen kimi korkulardan beslenen önyargılı şablonlar.
Eğer Habermas ın dediği gibi Avrupa projesinin mimarları artık siyasi ve entelektüel elit olmayacaksa, eğer Avrupalılık kavramının uzantıları kapalı kapılar ardında temelde siyasetçilerin tartıştığı bir mesele olmaktan çıkacaksa, bundan sonra Türkiye nin de kültürel, sanatsal, toplumsal projelere ağırlık vermesi gerekecek. Bilhassa da kadınların seslerine. Bu yüzden KAGİDER gibi iş kadınlarımızı öne çıkaran organizasyonların emeklerine şimdi her zamankinden daha çok ihtiyaç olacak. Önümüzdeki on yılda kadınların yapıcı, köprüler kuran sesleri, belki de elit kesimden daha etkili olacak şablonları aşma konusunda.
12 Ağustos 2008