Türkiye’de nicedir kendi meselelerimize odaklanmaktan dünyanın başka yerlerinde neler olup bittiğini yeterince takip edemiyoruz. Halbuki bu aralar Avrupa’da son derece önemli ve son tahlilde hepimizi ilgilendiren gelişmeler ve tartışmalar yaşanmakta. Yaklaşık iki hafta evvel Hollanda, Amsterdam’da bir karikatüristin polis tarafından alınmasıyla alevlenen tartışma büyüyor.
Danimarkalı bazı karikatüristlerin elinden çıkan karikatürler, malum, kaygı verici boyutlarda bir krize ulaşmış, neredeyse tüm dünyada protestolara sebep olmuş ve insanları kamplara ayırmıştı. Yakın zamanlarda Pakistan’da Danimarka büyükelçiliğine yapılan saldırı bu krizin son halkası oldu. Şimdi anlaşılan Hollanda benzer bir krize sebep olmamak için kendi sanatçıları, bilhassa karikatüristleri üzerinde denetim kurmanın yollarını arıyor. Işte tartışmayı derinleştiren gelişme bu noktada yaşandı. Gregorius Neckschot lakabını kullanan ve genel olarak İslam’a karşı önyargılı, hatta saldırgan çizimleriyle tanınan bir karikatürist Amsterdam’daki evinden polis tarafından alındı. Bilgisayarına, çizimlerine el konuldu.
Hollanda gibi yüzyıllardır özgürlüklerin kalesi olarak bilinen, 18. yüzyıldan beri başka ülkelerde barınamayan tüm azınlıklara kucak açan, uyuşturucudan cinselliğe kadar her konuda geniş müsamahalar gösteren bir ülkede ve toplumda böyle bir şeyin yaşanması ortalığı birbirine kattı. Sadece meclisteki muhafazakârlar değil, dünya basını da konuya geniş yer ayırıyor. Geert Wilders gibi zaten İslam konusunda son derece olumsuz çıkışları olan kimileri Danimarka’da sanatçıların hükümet tarafından korumaya alındıklarını, Hollanda’da ise bizzat hükümet tarafından denetlendiklerini, ortalığı karıştırmasınlar diye sansürlendiklerini iddia edip yetkilileri engizisyona benzetti. Bir zamanlar engizisyondan kaçanlara kucak açan Hollanda şimdi kendi engizisyonunu kuruyor demeye getirdi. Yakınlarda Wall Street Journal’da Hollanda’da İslamiyet’in ‘ciddi mesele’ olduğunu, yani şaka konusu yapılamayacağını anlatan eleştirel bir makale çıktı.
Hollanda nüfusunun yüzde altısı Müslüman. Amsterdam şehrinin neredeyse yarısı ‘yabancı’ ve çok değil belki on sene içinde Müslümanların bu şehirde çoğunluğu oluşturabilecekleri tahmin ediliyor. Dolayısıyla tartışmalar giderek daha çok sayıda insanı ilgilendiriyor. Avrupa kendi içinde büyüyen Müslüman azınlığa nasıl yaklaşması gerektiği konusunda ciddi bir kafa karışıklığı yaşıyor. Aslında ‘İslam’a bakış ve sanat’ ya da ‘düşünce özgürlüğü ve din’ tartışması her ne kadar Hollanda’da kristalleşmiş gibi görünse de, sadece bu ülke ile sınırlı değil.
İngiltere bu mevzuda en hassas davranan ülkeler arasında. Kıta Avrupa’sından farklı bir gelenekten geliyor. Bir örnek: Yerel polisin acil yardım hattında kullandığı eğitimli köpekler bazı Müslüman ailelerden eleştiri almıştı. İslam’da köpeğin temiz bir hayvan kabul edilmediği, bundan dolayı yardım hattında köpek kullanılmaması istenmişti. İngiltere polisi bu talebi kabul etti. Öte yandan bunun tam tersi yönünde bir gelişme İsviçre’de yaşanıyor. Gayet vahim bir göçmen yasası kampanyası çerçevesinde ülkedeki tüm minarelerin yasaklanması önerisi getirildi. Hükümet bu öneriye sıcak bakmıyor ama ciddi ciddi yasağı savunan gruplar var, hem de İsviçre gibi bir özgürlükler ülkesinde.
Sonuçta görünen o ki Avrupa bu tatışmaya daha uzun zaman devam edecek. Ve ilginçtir en derin çatışmalar teoloji-dinbilim ya da din felsefesi gibi soyut teoriler düzeyinde değil, gündelik yaşamın ayrıntılarında yaşanıyor.
27.07.2008