Virginia Woolf her yazarın, bilhassa her kadın yazarın, kendine ait bir odası olması gerektiğine inanırdı. Onun bu sözleri, kuşaklar boyunca yazarlara, yazar olmak isteyenlere ilham oldu, ışık tuttu. Bir yazarın edebiyata tam anlamıyla yoğunlaşabilmesi için zamana, yardıma ve en önemlisi, herkesten uzaklaşıp tamamen yalnız kalabileceği, kendine ait bir alana ihtiyaç duyduğunun altını çizdi.
Bu fikri tüm dünyada edebiyatseverler tarafından tartışıldı, benimsendi. Ta ki bugüne kadar. Doğrusunu isterseniz, kendine ait bir odadan ziyade "kendine ait bir hizmetçi" sayesinde yazdığı konuşuluyor bugünlerde edebiyat dünyasında. Ünlü yazarın hizmetçileriyle (çoğul!) ilişkileri üzerine bir kitap çıktı piyasaya. İsmi Bayan Woolf ve Hizmetçileri. Kitabın yazarı Alison Light bir akademisyen ve aynı zamanda gazeteci. Kitabın özelliği, özel bir yaşamdan hareket ederek, hem dünyaca ünlü bir kadın yazarın kişiliğine, hem de bir dönemin toplumsal yapısına ışık tutması. Bu kitabı edebiyat meraklıları da sevecek, tarih meraklıları da.
Kitaptan öğrendiğimiz kadarıyla, Virginia Woolf hizmetçilerle yaşamaya daha çocukluktan itibaren alışkın sayılır. Tüm çocukluğu boyunca evlerinde hizmetçiler olmuş hep. Ev işlerini çekip çeviren, alışverişi yapan ve onun bakımını üstlenen ücretli hizmetkârlar. Hatta yazarın hayatındaki temel anne figürü belki de kendi annesinden ziyade, ona uzun yıllar bakan dadısı Sophie. İlginçtir, mektuplarında Sophie den şikâyetle bahsediyor. Bir yandan da, Sophie evlerinden ayrıldıktan sonra bile ona seneler seneler boyu para göndermeyi, sorumluluklarını üstlenmeyi ihmal etmiyor. Çelişkili, ikircikli bir ilişki bu.
Aslında Virginia Woolf un özel mektupları üzerinden yazarın etrafındaki yardımcılarla ilişkilerini anlamaya çalışırsak hayli olumsuz bir tablo çıkıyor ortaya. Zira mektuplarında devamlı şikâyet halinde ünlü yazar. Durmadan dert yanıyor hizmetkârlarından. Beğenmiyor onları. Yeterince hızlı değiller, yeterince maharetli, yeterince nazik. Bir türlü "yeterince" olamıyorlar onun gözünde. Kadın ve erkek eşitliği konusunda bu kadar duyarlı bir yazarın, sınıfsal eşitlik söz konusu olduğunda hiç de duyarlı olmadığını şaşırarak görüyorsunuz. Kadınlarla erkekleri eşit buluyor, bunun için mücadele ediyor, ama hizmetkârlarla patronları eşit bulmuyor adeta! Hizmetkârların hikâyelerini deşiyor kitap. Her biri bekar olan bu kadınlar, senelerini veriyorlar Virginia Woolf a. Yazarın her halini gören ve bilen bir tek onlar. Bilhassa Nellie adlı aşçısı. Tam on sekiz yıl çalışıyor onunla. Onca zaman sonra işine son veriyor aşçısının Virginia Woolf. Gene dert yanarak.
Kitabı okudukça ilginç bir durum çıkıyor ortaya. 1930 larda Virginia Woolf son derece aktif bir şekilde yazıyor, konuşmalar yapıyor, aktif bir biçimde kadın hareketinin içinde yer alıyor, öncülüğünü yapıyor. Dışarıdayken yaşlı kadınlara, maddi durumu iyi olmayan kadınlara, velhasıl tüm hemcinslerine karşı son derece yardımsever. Her zaman destekliyor onları. Cesaretlendiriyor. Ama evine dönüp de, kendi özel hayatının sınırları içine çekildiğinde, adeta huy değiştiriyor. Anlayışlı ve özgürlükçü bir entelektüel değil, kaprisli, her istediğini harfiyen yaptırmaya çalışan, devamlı dır dır eden, çekilmez bir burjuva kadın tiplemesi çıkıyor ortaya. Yazar, activist, entelektüel Virginia Woolf ile gecelikli, "ev hali Virginia Woolf" arasındaki fark görülmeyecek gibi değil. Ama yazarı hemen yargılamadan, uzaktan bakıp dudak bükmeden evvel belki de daha yakından düşünmeliyiz bu ikilemi. Kamusal alanda farklı, özel alanda farklı olmak sadece Virgina Woolf a has bir kusur mu? Bu gözle bakmaya kalkarsak, "en sağlam, en örnek, en olgun" sandığımız insanların bile ne çelişkileri çıkacaktır ortaya.
02 Kasım 2008