Elimin altında bir müzik albümü. Adı Rock Sınıfı. Günlerdir dinliyorum. Bir o şarkı, bir bu şarkı. En sonunda dedim, ben bunu niye paylaşmıyorum okurlarla. İşte şimdi yazıyorum.
Çocukluğunuzu düşünün. İlkokul ve ortaokul günlerinizi. Kara önlükler, yarıya kadar griye boyanmış pencere camları, sararmış tombul karpuz lambalar tepede. Bir de sorun kendinize. Sert, katı, aşırı disiplinli oluşuyla övünen, çehresi gülmez kaç hocanızı hatırlıyorsunuz minnetle ve takdirle? Zihnimizde ve kişiliğimizde en derin iz bırakan insanlar, gülmekten ve güldürmekten, sevmekten ve sevilmekten korkmayanlar!
En sevdiğimiz film, müziğini asla unutamadığımız, kare kare gözümüzün önünde seyretmeye doyamadığımız yapıt Hababam Sınıfı değil mi? Her bir bölümünü kaç defa izledik, kim bilir gene kaç defa izleyebiliriz. Kaç milletin kültüründe bu kadar önemli rol oynamıştır okul anıları, okul günleri. Oysa film bitip de "gerçek hayat"a dönünce, eğlenerek öğrenme fikrine yabancı bir toplumuz ne yazık ki.
Zannediyoruz ki ne kadar ciddi oturursa çocuk ya da genç dediğin bir köşede, ne kadar uslu ve sessiz, bir de itaatkâr, o kadar çabuk ve güzel yetişir. İyi bir insan olur. Topluma hayırlı. Bu yanlış kanı üzerine kuruyoruz eğitim anlayışımızı, çocuklara yaklaşımımızı. Kendi çocukluğumuzda ve gençliğimizde bizzat kendimiz böylesi bir dar yaklaşımdan mutsuz olduğumuz halde, anne-baba ya da yetişkin hoca olduğumuzda, ilk başta bizler tekrarlıyoruz aynı çarpık, katı anlayışı. Zinciri kolay kolay kıramıyoruz.
Batı daki eğitim sistemleri ile bizdekini karşılaştırdığımızda en çarpıcı fark bu "eğlenme-öğrenme" ilişkisinde çıkıyor ortaya. Çocuklarımızın derslerini bir külfet ya da mecburiyet gibi değil, yani "ödev" gibi değil, keyif gibi yaşadıklarını düşünsenize. Eğlenerek, kıkır kıkır öğrenmek mümkün değil mi sahi? Korkuyla, notla yahut rekabet duygusuyla disiplin edilen ve illa ki sonunda birbirine benzesin istenilen beyinlerin yaratıcılık potansiyellerini gerçekleştirmeleri ne mümkün. Damarlarına su yürümeyen çiçek misali. Bize soran sorgulayan, kıpır kıpır yerinde duramayan, yüreği öğrenme sevgisiyle dolup taşan, okumayı, sanatı, yaşını ve insanları ve insanlığı seven sevebilen kuşaklar lazım. Ülke olarak buna muhtacız.
Tüm bunları bana düşündürten albüm Rock Sınıfı. İçinde birbirinden kıymetli rock müzisyenleri ders anlatıyor çocuklara. Coğrafya, hayat bilgisi, matematik, Türkçe, dilbilgisi... Hem de ne ders! Ne müzik! Aylin Aslım dan Madde şarkısını dinleyin. Maddenin üç hali, gaz, katı sıvı. Ya da Özge Fışkın dan Yedi Bölge yi dinleyin, çocuklara Türkiye nin yedi bölgesinin coğrafi özelliklerini anlatan. Uzunluk Ölçüleri, Vitaminler, Gezegenimiz, İlk Çağda Anadolu Uygarlıkları ya da Türkçe dersinde İsmin Beş Hali.. her çocuğun öğrenmesi gereken.
Keşke biz çocukken olsaydı bu albüm, böyle keyifle öğrenseydik derslerimizi. Müthiş bir proje bu. Gönüllülük esasıyla yapılan ve geliri tamamen eğitim için harcanan. Emeği geçenleri yürekten kutlamak lazım. Ve tabii başka müzisyenleri de görmek istiyoruz biz bu sınıfta.
18 Kasım 2008