Obama nın yemin töreninin nasıl olacağına dair haberler daha şimdiden dünya ve Türk basınında peş peşe yayınlanırken, ben bu törenin farklı bir boyutuna dikkat çekmek istiyorum: Şiirselliğine. Tıpkı seneler evvel JF Kennedy nin yaptığı gibi, Obama da yemin töreninde milyonlarca seçmeninin önünde söz verirken yanında bir şair bulunduracak. Törende sadece müzik ve müzisyenler değil, şiir de olacak.
Geçtiğimiz aylar boyunca son derece çekişmeli bir başkanlık yarışına tanıklık ettik. Tüm dünya soluğunu tuttu, Amerika daki iktidar değişimine odaklandı. Ama bu süreçte gözlerden kaçmayan önemli bir ayrıntı vardı. Başkan adaylarının konuşma metinleri! Merak ediyor musunuz kim yazıyor bu metinleri? Hangi kalemlerden çıkıyor politikacıların ağızlarından dökülen sözler, metaforlar? Seçim sadece siyasi farklılıkların değil, kelimelerin de yarıştığı bir arenaydı. Ve en büyük farkı gene kelimeler yarattı.
Barack Obama "ne şiiri, ne edebiyatı, kitap okumaya vaktim yok ki" diyen, o alıştığımız siyasetçi tiplemelerinden olmadığını çabuk gösterdi. Çeşitli söyleşilerde kendisinin de karısının da edebiyata ne kadar düşkün olduklarının ısrarla altını çizdi. Geçen ay elinde, dünya şiirinin en ünlü isimlerinden Derek Walcott un kitabıyla yakalandı objektiflere. Keza Obama nın yemin töreninde, aynı zamanda Yale Üniversitesi nde öğretim görevlisi olan, prestijli ödüllere sahip ama o kadar meşhur olmayan siyah bir kadın şair, Elizabeth Franklin yer alacak. Bu uygulama daha evvel Bill Clinton tarafından da yapılmıştı. Siyasi hayatının dönüm noktası olan törenlerde Clinton ın yanında muhakkak şairler, sanatçılar olmuştu. Mesela son derece yetenekli, cesur bir ses olan siyah kadın şair Maya Angelou. Şiirle siyaset, en son 1961 senesinde Kennedy nin yemin töreninde yan yana görülmüştü. O zaman da Robert Frost törende şiir okumuştu. Bir anlamda Obama, Bush yönetiminin rafa kaldırdığı bu latif uygulamaya sahip çıktığını gösteriyor. Böylelikle sadece şu veya bu şaire değil, şiire, edebiyata, sanata ne kadar önem verdiğini milyonlar önünde vurguluyor.
İnsan ister istemez kıyaslıyor. "Türkiye de siyasetçilerin ne kadar okudukları, edebiyata ne kadar kıymet verdikleri" sorusu ne yazık ki olumlu bir cevap bulmaya muhtaç. Bizdeki seçim konuşmaları ekseriya husumet, hamaset, kallavi iddialar, suçlamalar ve hatta zaman zaman böbürlenmelerle dolu oluyor. Her sözü bekliyoruz bir siyasetçinin ağzından. Ama duymayı beklemediğimiz tek bir şey var: Şiir. Kavgacı olmayan, ötelemeyen, ötekileştirmeyen, tam tersine tüm dünyayı ve varoluşun tüm hallerini anlamaya, anlatmaya, kucaklamaya çalışan şiir.
Hayatımızda şiire ne kadar yer var? Başka ülkelerle kıyasladığımzda, farklı kültürlere baktığımızda nasıl bir tablo ortaya çıkar dersiniz? Bizim için şiir bir "romantik uğraş" mı yoksa hayatın özü, büyüsü, ritmi diyebilir miyiz gönül rahatlığıyla? Gündelik hayatımızın ne kadarında var şiir? Var mı? Belki de "şiir okuru"ndan fazla "şair adayı" var bu ülkede. Hemen herkes şair olmaya özenirken, bu ne garip çelişkidir ki kimsenin şiir okumaya vakti yok!
28 Aralık 2008