Biraz tartışmalı ama gündelik hayatımızın siyasetinden uzak bir konuya değineceğim bugün.
Bir yazar, bir anne, bir kadın olarak merakla izlediğim bir konuya: Fransa Adalet Bakanı Raşida Dati nin medyanın karşısındaki dimdik duruşuna! Raşida Dati ye Paris ten veya Strasbourg dan bakan bir Fransız kadın romancı bambaşka bir resim görebilir. Onun "adalet bakanı" olarak vasıflarını, yeteneklerini sorgulayabilir. Bense ona İstanbul dan bakıyorum. Daha uzaktan, daha sakin bir gözle.
Biz "erkeksi değerlerin" el üstünde tutulduğu, Güldünya ların aileleri tarafından hayat haklarının ellerinden alındığı, ailelerin oğullarını kızlarından daha kıymetli bulduğu ve bunu saklamadığı; velhasıl kadın olmanın hiç de kolay olmadığı tepeden tırnağa ataerkil bir toplumuz. Diğer yanıyla ilerlemeye açık, hızla değişen, kadınların hiç de sessiz ya da pasif olmadıkları, hatta yer yer "anahanlı" sayılabilecek bir dokumuz da var. Bir taraftan ataerkilliği o kadar kanıksamışız ki kadınların ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmesini adeta "normal" zannediyoruz. Bir taraftan aile çatılarımız altında neredeyse "geleneksel bir anahanlık" sürdürüyoruz. Bilhassa erkek çocuk annesi kadınların erk sahibi olduğu bir yapı bu. Bizde kadınlar yaşlandıkça, çocuk ve torun sahibi oldukça iktidar kazanır. Bu toplumda en zoru aynı anda genç ve kadın olmaktır.
Gel gör ki kimsenin vakti yoktur cinsiyet meseleleri konuşmaya. Siyaset ve ekonomi o kadar belirleyici ve ciddi addedilir, ülkenin gündemi öylesine kaygan ve değişkendir ki, "kadın mevzularına" olur da sıra gelirse, cahilimiz de entelektüelimiz de ağız birliği etmişçesine küçümser: "Bırak bu feminist ayakları!"
İşte böyle bir ortamda Raşida Dati yi ilgiyle izliyorum. Kırk üç yaşında tek başına bir kadın. Bir bakan. Hem de Adalet Bakanlığı gibi zor bir alan. Gerçi gençliği ve çocukluğu da hiç kolay geçmemiş ki! 12 çocuklu yoksul bir aileden geliyor. Annesi Cezayirli, babası Faslı. Raşida Dati on altı yaşında çalışmaya başlamış. Gündüzleri çalışıp geceleri okumuş. Ta o günlerden alışkın mücadele etmeye. Ne var ki siyasetin erkek dünyasında var olmak için "erkeksi" görünmeye çalışmayan bir kadın o! Politika dünyasının basamaklarını çıktıkça sırf zayıf olmadığını ispatlamak için kulüpteki erkeklerden daha erkek, daha hamaset yanlısı, hatta daha militarist görünmeye çalışan kadın siyasetçiler profiline uymuyor hiç. Kişiliği ve yaptıkları, babasız çocuk dünyaya getirmesi ve bu konudaki demeçleri o kadar çok tartışılıyor ki, bazıları onu "dişli bir dişi" olarak görürken, bazıları da "kadın hareketine ihanet eden kadın" diyor. Güçlü bir kadın o. Ve en çok da güçlü kadınlar tarafından eleştiriliyor. Yerden yere vuruluyor. Ama umurunda olduğunu sanmam.
Raşida Dati, yakın zamana kadar karnı burnunda çalışmaya devam etti. Basının karşısına öyle çıktı, bakanlığın işlerini de öyle yerine getirdi. Erkeklerden geçilmeyen politika dünyasında hamile bir kadın bakan görmek sadece Fransız basını için değil dünya basını için de hayli sıra dışı bir hadiseydi. O da bundan sıkıntı duymak yerine, adeta tadını çıkardı. Sonra bebeğini doğurdu. Ve beş gün sonra inanılmaz bir şekilde kameralar karşısına geçip kaldığı yerden işine döndü. Halbuki Fransa da doğum izni dört ay. Ve bu izni koparmak için kadınlar uzun süre mücadele vermişler.
Raşida Dati, daha fazla doğum izni kullansaydı "iyi anne ama kötü bakan" olacaktı. Azıcık izin yaparak "kötü anne iyi bakan" olarak anılmayı tercih etti. Bense topuklu ayakkabıları, koyu renkli ama gayet kadınsı kıyafetleri, kararlı duruşu, silinmeyen gülüşü, meydan okuyuşuyla onu bir roman karakteri olarak canlandırabiliyorum. Etrafındaki diğer roman karakterlerini allak bullak eden canlı, renkli, her eve olmasa da her ülkenin parlementosuna muhakkak lazım bir hayali karakter!
20 Ocak 2009