"Çocuklarınızı filanca okula kaydettiniz mi?" diye soruyor bir tanıdığım."Daha çok erken," deyip geçiştirecek oluyorum ama karşımdaki ısrar ediyor.
"Erken olur mu? Geç bile kaldınız. Anneler daha hamileyken sıraya girip yedek listeye yazdırıyorlar. Beş altı sene önceden yazdırmak gerekiyor."
"Anlayamadım" diyorum merakla. "İnsanlar okulların yedek listelerine doğmamış çocuklarını mı yazdırıyorlar?"
Sen de amma geride kalmışsın dercesine bakıyor yarı müstehzi yüzüme. Sonra bir sır verir gibi yaklaşıp fısıldıyor. "Peki IQ testleri yaptırdınız mı?"
Anlaşılan tek şaşıran benim. Bilmediğim ama kenarından köşesinden yavaş yavaş öğrenmeye başladığım çılgın bir "okul fetişizmi" ve "eğitim yarışı" var bu ülkede. Anneler babalar akşamları yemek sofralarında çocuklarının okul durumlarını, başarı puanlarını, TOEFL dan ne aldıklarını vs konuşuyorlar. Ve çocuklarının kaç yaşında olduğu hiç önemli olmuyor. İlkokul birdeki de lise sondaki de aynı sohbetlere benzer şekilde konu oluyor. Eğitim dinmeyen bir yarış. Ve anne babalar bu yarışın gönüllü koçları. Habire hızlansın istiyorlar evlatları.
Tüm dünyada en çok satan ve tartışılan kitaplara imza atan Malcolm Gladwell in yeni kitabı "Başarı Hikâyesi" bu konu etrafında dönüyor. Gladwell modern dünyada bir IQ fetişizmi olduğunu, bilhassa Amerika ve Avrupa da insanların IQ testleri yaptırmak durumunda hissettiklerini ve kendilerine verdikleri değeri ne yazık ki buna göre belirlediklerini söylüyor. En zeki ve sıra dışı insanların IQ seviyesi çok yüksek insanlar olduklarını zannediyoruz. Hâlbuki elimizde böyle bir veri yok. Zekâ testinde yüksek puan alan insan sosyal ilişkilerde, aile ilişkilerinde ya da duygusal zekâda aynı şekilde ileride ve başarılı olacak diye bir kural da yok. Siz Nobel alacak kadar iyi bir fizikçi olabilirsiniz ama bu illâ da IQ seviyenizin yüksek olması anlamına gelmez. Ya da IQ nuzun yüksek olması, hayatın her alanında başarı yakalayabileceğiniz anlamına gelmez.
Gladwell e göre meselenin en çarpıcı ve aslında vahim boyutu anne babaların çocuklarının IQ seviyelerini kafalarına taktıkları an başlıyor. Parmak kadar çocuklar testlerden geçiyor, buna göre "özel" addediliyor ve tabii ki "iyi" okullara gönderiliyor. Bu kalıbın ilerleyen senelerde aynen tekrarlandığını söyleyen yazar, toplumda bir "Harvard takıntısı" olduğunu söylüyor. Belli sembolleri gözümüzde büyütüyor ve en kötüsü kendimizi ve çocuklarımızı bu sembollere göre şartlandırıyoruz. Gladwell "başarı" anlayışımızda fena hâlde yanlış bir şeyler olduğunu vurguluyor. Ve bunun yeni bir Sosyal Darwinizm olduğunu söyleyecek kadar ileri gidiyor. Artık ırk ya da sınıf temelinde ayrımcılığa uğramıyor insanlar. Bir acayip ve belirsiz zekâ yarışındaki puanlarına, gittikleri okullara göre ayrımcılığa uğrayıp ayrıcalıklar ediniyorlar diyor. Gladwell gibi çok popüler deneme yazarlarının başarısı, okurlarına keyifli ve renkli bir okuma süreci sunmaları ve temel örnekler üzerinden evrensel doğrulara ulaştıklarını düşündürtmeleri.
Bu arada ben hem bu tür eleştirel kitapları okuyor hem bir ikilem hissediyorum. Uzaktan eğitim yarışını, çocukların bir sınavdan diğerine itilmesini, okullar ve IQ testleri üzerinden yeni sosyal kriterler kurulmasını eleştirmek kolay. Ama anne baba olup da bu söylemin ve sürecin tamamen dışında kalmak mümkün mü?
08 Şubat 2009