Sema, bir ayindir. Manevî, ruhanî, semavî bir buluşmadır. Kâinatın ritmini derununda duyarak ve benlik zannından sıyrılarak Bir e varmak, Aşk a akmak, akmaktır.
Ama günümüz dünyasında sema aynı zamanda bir gösteri niteliği taşıyabilir. Burada "gösteri" kelimesini olumsuz mânâda kullanmıyorum. Bugün başta İstanbul olmak üzere değişik şehirlerde sema sadece dinî sebeplerle yapılmamakta, aynı zamanda bir "sunum" niteliği taşımaktadır. Belli mekânlarda ve belli zamanlarda, seyirci topluluğu önünde sema ayinleri düzenlenmekte, hatta zaman zaman sema ve semazenler sanatın değişik kollarıyla buluşmakta, böylelikle ortaya yepyeni sentezler çıkmakta. Tüm bunlara gönlünü açan bir insan olarak ben bu hafta sonu unutulmaz bir sema gösterisine şahitlik ettim.
Yeni çıkacak romanım AŞK ile ilgili bir söyleşi yapmak üzere kültür-sanat dünyasında senelerdir kaliteden, derinlikten ödün vermeden gazetecilik yapan sevgili Filiz Aygündüz le Muammer Karaca Tiyatrosu nda buluştuk bu haftasonu. Orada Mevlânâ Eğitim ve Kültür Derneği Başkanı Abdülhamit Çakmut ve semazenler güleryüzle karşıladı bizleri. Kapılarını açtılar, buyur ettiler, sağ olsunlar. Ve ben bir fotoğraf çekimi için gittiğim yerden yaklaşık bir saat sonra ürpererek, gözlerim dolu dolu ayrıldım. Tanıklık ettiğim an öylesine derin ve özeldi. Yanıbaşımda bir neyzen durdu. Üfledi, "ayrılıktan şikâyet ederek". O içli, kırılgan ama kudretli ses yüzyıllar ötesinden uzandı geldi, bizi buldu, hakikatini duyurdu. Bir an ne fotoğraf çekimi, ne gazetede çıkacak söyleşi, ne yapılacak işler, ne hayaller, projeler, beklentiler kaldı. Her şey buhar olup uçtu.
Ardından bir semazen başladı usul usul dönmeye. Açtı kollarını, bir avucu yukarıda bir avucu aşağıya dönük, Hak tan aldığını halka vererek. O döndükçe büyüdü; ben küçüldüm. Derken semazenler üç oldu. Ve ben onların eteklerinin hışırtısını duyarak, dönüşlerinin rüzgârını kalbimde hissederek ve böyle bir anı yaşadığım için şükrederek oturdum orada, oracıkta. Omuzlarım çöktü, sesim çıkmadı.
Muammer Karaca Tiyatrosu nda her hafta sema gösterileri düzenlenmekte. Bunun dışında tren istasyonları, tarihî hamamlar, şehrin iki yakasından başka tiyatro sahneleri gibi seçilmiş daha başka mekânlar var. Sema aslında her an her yerde ama biz İstanbullular bu durumdan pek haberdar değiliz. Bizler kendi hayhuyumuz içinde kavrulurken, işten eve evden işe koştururken yanıbaşımızda yaşanan bu ruhanî derinlikten ne kadar nasibimizi alıyoruz? Oysa İstanbul a birkaç günlüğüne ya da birkaç haftalığına gelen turistler bizden çok daha iyi biliyor şehrin hangi köşesinde hangi sema gösterisinin düzenlendiğini. Ve en ücra kuytuda bile olsa gidip buluyorlar muhakkak. İzliyorlar saygıyla.
Ben kendi adıma, yanıbaşımda semazenler dönerken çok özel bir an yaşadım. Ama bu bir yana, ortada ciddi bir sıkıntı var. Galata Mevlevihanesi nin tadilatı 2007 den beri devam etmekte. Bu demektir ki o tarihten bu yana bu canım mekânda sema düzenlenemiyor. Çoktan bitmeliydi bu tadilat, ama uzadıkça uzadı. Çalışmaların ne kadar yoğun ve hızlı ilerlediği tartışmalı. Hâlbuki Galata Mevlevihanesi, İstanbul un öndegelen hazinelerinden biridir. Mezarlığından kitaplığına, meydanından bahçesine kadar her karesi kıymetlidir. Hem İstanbulluların hem de şehre gelen yabancıların ve tabii en başta, buradan feyz ve ilham alan Mevlevilerin böyle bir mekândan mahrum kalmamaları için onarımına hız verilmeliydi. Kültür Bakanlığı nın yapacak çok işi, yürüttüğü envai çeşit proje olabilir. Ama Galata Mevlevihanesi nin onarımı o listede altlarda değil, başlarda olmalıydı.
24 Şubat 2009