Önce güzel haber: Tüm dünyayı sallayan ekonomik krize rağmen Türkiye de sinema seyircisinin giderek arttığı, buna koşut olarak sinema sektörünün büyüdüğü gözlemleniyor.
Kriz insanların sinemaya gidiş alışkanlıklarını baltalamışa benzemiyor. Hatta belki de tam tersine bir etki söz konusu. En azından şimdilik! Aynı şey kitap alma ve okuma alışkanlıklarımız hususunda da geçerli. Kitap alışlarda krizle paralel giden bir düşüş yok. Ve bu alanda da bir artış yaşanabilir. Bunlar şüphesiz sevindirici haberler.
Peki kriz Türkiye de sinema ve edebiyata olan ilgiyi zedelememişse, okur ve seyirci oranını düşürmemişse, acaba daha farklı ve daha soyut bir etkisi olmuş olabilir mi? Sadece ekonomik değil, yaşadığımız tüm siyasi ve toplumsal belirsizlikler bu dönemde ortaya çıkan film ve kitapların içeriğini, hatta tarzını etkiliyor olabilir mi? Henüz üzerinde düşünmediğimiz, cevabını kestiremediğimiz bir soru bu. Ama şimdilik düşünce egzersizine devam edelim: Mesela, tesadüf mü dersiniz son zamanlarda mizahı öne çıkaran filmlerin kazandığı başarı ve popülerlik? Dünya böyle bir dünya, dönem böyle bir dönem olduğu için mi gülmeye, güldürülmeye olan ihtiyacımız katlanarak artmakta? Ekonomik, toplumsal, siyasi çalkantılar yahut zorluklar içinde hepimize sığınak oluyor komedinin cıvıl cıvıl dünyası. Orada tazeleniyor, enerji ve neşe buluyor, hayata, en azından "gündelik hayat"a bambaşka bir dirençle yeniden başlıyoruz belki de.
Peki eğer öyleyse neden bu sezon boyunca erkek komedyenlerin yanı sıra kadın komedyenlerin de yükselişine tanıklık etmiyoruz acaba? Sahi kadınların komedi dünyasında var olmaları, ayakta dimdik kalmaları mümkün mü? Bu soruları sadece ben değil, dünyanın hemen her yerinde kadın yazar ve gazeteciler soruyor. Hangi ülkeye bakarsak bakalım, komedi ve mizah dünyası bariz biçimde erkeklerin tekelinde. Bizde başarılı kadın komedyenler yok mu? Var elbette. Ama işleri zor. Var olmak için mücadele ettikleri alan sanatın hem en yaratıcı ve açık alanlarından biri, hem de kadınlara kolay kolay açılmıyor kapıları.
Kadınların komedi ve mizah dünyasında erkeklere nazaran sayıca çok daha cılız olmalarını nasıl açıklayalım peki? Bu konuda Batı da bilinen üç teori var. Bir: Kadınlar, erkeklere kıyasla "gülünç duruma düşmek" istemiyorlar. Bu sava göre kadınların "hafife alınmak" korkuları var. Kendileriyle dalga geçilmesini istemiyor, saygın ve "ağır" olduklarını kanıtlama gereği duyuyorlar. Bu durumda sahneye çıkıp komedyenlik yapmaları zorlaşıyor.
İki: Kadınlar zaten kamusal alanda konuşmakta zorluk çekerken, bir de üst üste espriler patlatmakta zorlanıyorlar. Hep öyledir ya. Kadınlar evde konuşkan dışarıda suskundur. Kocaları ise evde suskun, dışarıda konuşkan. Kalabalık meclislerde ekseriya erkekler konuşur, kadınlar dinler. Bizde "kamusal alanda konuşma fobisi" var. Hâl böyleyken nasıl komedi yapabiliriz?
Ve gelelim en az katıldığım teoriye. Üç: Kadınların mizah duyguları daha az gelişmiş. Onlar hayata hep daha ciddi bakıyorlar. Erkeklerin çocuk kalabilmek gibi bir lüksleri var ama kadınlar bir an evvel büyümek zorunda kalıyor. Bunda bir doğruluk payı olsa da zannım odur ki kadınların içinde müthiş bir mizah duygusu var. Varlığını bizim bildiğimiz, sezdiğimiz ama dışa vurmadığımız bir mizah ve hiciv damarı, günün birinde gürül gürül açığa çıkmayı bekleyen.
Ne dersiniz?
10 Mart 2009