Büyükşehir Belediyesi nin belli aralıklarla düzenlediği kent söyleşilerinden birine konuşmacı olarak katıldım bu hafta. Konumuz "İstanbul da Kadın Olmak" idi. Seçim öncesi yazılı ve görsel basında tartışmalar gırla giderken bizler bu şehrin sakinleri olarak dingin ve yapıcı bir toplantıda bir araya geldik, sorunlarımızı konuştuk ve bir de ortak çözüm önerilerimizi.
Nasıl bir şey bu şehirde "kadın başına" var olmak? Ve bizler neler yapabiliriz İstanbul u hepimiz için çok daha yaşanılası, adına ve şanına çok daha layık kılabilmek için? Dinleyicilerin çoğunu kadınların oluşturduğu bir salonda bunları konuştuk uzun uzadıya. Organizasyonda genç yöneticilerin varlığı hem dikkat çekici hem umut vericiydi. Bu şehrin iyiliği, güzelliği, selameti için çalışan genç insan sayısı ne kadar artarsa o kadar iyi.
Çocukluğumdan beri hayatım hep başka başka şehirlerde-ülkelerde geçmiş olsa da, yerleşiklikten ziyade göçebelikten feyz alsam da, İstanbul un hep apayrı bir yeri oldu bende. Hem hayatımda hem de yazımda, edebiyatımda. Tutkuyla, aşkla seviyorum bu şehri. Ve bilhassa sanat için, sanatçılar için, aslına bakarsanız hayata yakından bakmayı ve değerek yaşamayı seven herkes için İstanbul un bir hazine olduğuna inanıyorum. Bakıyorum şehr-i şehiri romanlarımda bir arka plan ya da dekor olarak kullanmamışım hiç. Daha ziyade bu şehri hep başlı başına bir karakter olarak anlattım –illa ki bir dişi karakter. Kadındır İstanbul. Kadınsıdır. Şairler ve yazarlar tarafından yüzyıllar var ki hep böyle anılmıştır. Güçlü, cazibeli, ışıl ışıl parıltılı ama bir o kadar ona âşık olanı üzen, yoran, yıpratan bir kadın olarak...
İstanbul edebiyatçıların gözünde dişidir dişi olmasına da şehrin bugünkü hâline bakıldığında başka bir hakikat dikilir karşımıza: İstanbul da meydanlar, deniz kenarları, parklar, alanlar hep erkektir. Sokaklar erkektir. Erkeklere aittir! Ve hemen her kadın, kılığı kıyafeti ne olursa olsun, o kadar iyi bilir ki sokakların erkeklere ait olduğunu. Rahat yürüyemez. Kamusal alan bizlere kapalı olmasa da hep yarı kapalıdır. "Evde kalın" dercesine; kabul günlerine, ev toplantılarına sıkıştırılırız. Dar alanlara. Ne kadar hazin İstanbul gibi dişi bir şehrin sokaklarında kadınların 2009 senesinde bile hâlâ tedirgin oluşları!
Ben bir şehrin sokaklarının kadınlara açık olabileceğini 13-14 yaşımda İspanya da, Madrid de öğrendim. İlk orda gördüm sokakların erkek değil de kadın olabileceğini. Ve gıpta ettim. Sokaklarında kadınların rahatça, özgürce yürüyebildikleri bir şehir ne kadar güzel!
Şimdi seçim sonrası yepyeni bir sayfa açılacak önümüzde. Büyükşehir Belediyesi nin önünde yapacak mühim işler olacak. İhaleler, yollar, köprüler... büyük projeler. Onların arasında benim bu önerim belki "küçük ve ehemmiyetsiz" bulunacak. Ama inanıyorum ki İstanbul u yaşanılası kılmak ve çocuklarımıza çok daha güzel bir dünya devretmek istiyorsak ve bu isteğimizde samimiysek bu konuya zaman ve emek sarf etmeliyiz: İstanbul u sokaklarında kadınların rahatça dolaştıkları bir şehir yapmak için hepimiz kafa kafaya vermeli, beraber çaba göstermeliyiz. İdeolojik ya da siyasi çekişmeleri bir kenara bırakmalı, farklılıklarımıza rağmen değil farklılıklarımızla beraber üreterek ortak bir yaşam ahlakı ve edebi geliştirmeliyiz. Daha huzurlu, daha güzel, daha "kadınsı" bir şehir için... şimdi bunun tam zamanı!
29 Mart 2009