Ben kardeşsiz büyüdüm. Savruk, içe kapanık ve biraz da tek başına. İnsan sahip olmadığı şeyin kıymetini daha iyi biliyor galiba.
Çocukluğum ve gençliğim boyunca uzaktan yarı merak, yarı gıpta ile baktığım olmuştur kardeşlik bağlarına. Seneler sonra, yirmili yaşlarımın sonlarına doğru, az biraz arayla, ayrı büyüdüğüm erkek kardeşlerimin her ikisiyle de tanıştım. Onları tanımak yepyeni kapılar açtı gönlümde.
Ama işte zaman zaman içinde, bambaşka bir ders öğretti hayat bana: "Kardeşlik" illâ ki kan bağıyla, genlerle ya da ortak soyadıyla geçen bir özellik değil! Kardeşten yakın arkadaş olan insanlar tanıdım. Ve kendim kardeşlikten katbekat derin dostluklar tecrübe ettim. Kan akrabalığından daha yakın, daha özenli bir "ruh akrabalığı" var bazı insanlar arasında. Bir ruhdaşlık, sırdaşlık, yoldaşlık hâli. Akılla mantıkla açıklanamaz bir başka boyut bu. Kimyalarınız, renkleriniz, enerji hâleleriniz uyuşur işte, kendiliğinden, öylesine. Planlasan planlayamazsın. Zorlamakla yapamazsın. Varsa vardır ruh akrabalığı, yoksa zaten yok! Benim için "edebiyat okuru" öyle biridir özünde. Akrabamdır. Ruhumun yakınıdır. Bir kitabı severek okuyan, iç dünyasına buyur eden okur ile onu yazan insan arasında iplik iplik manevi, ruhani bağlar vardır. Okur ile yazar mânâyı beraber yaratır. Öyleyse yazar okurunun ne üstünde ne uzağındadır.
"Okurlarını sizin kadar seven yazar herhalde azdır" dedi bir İspanyol gazeteci bana geçenlerde. "Genellikle yazarlar ve şairler habire şikâyet eder durur okurların azlığından ya da sığlığından. Sizse sahiden seviyorsunuz okurlarınızı. Bir şikâyet duymuyorum ağzınızdan."
Roman okurlarının çoğu kadındır bu memlekette. Halbuki roman yazarlarının çoğu erkek! Dergi çıkaranların, editörlerin, eleştirmenlerin, yayıncıların çoğu hep erkek. Böylece biz, bir avuç kadın yazar, erkek egemen sularda kürek çekeriz. Kız kardeşimizdir kadın okur! Kız kardeşiyim kadın okurlarımın!
"Hemşire-i keremkârım efendim....."
Böyle başlar Emine Semiye, Nigar Hanım a yazdığı mektuplarından birine. İlerleyen satırlarda bir seyahatini anlatır uzun uzun. Ve şöyle bitirir aynı mektubu: "Baki teveccüh ve muhabbet-i hâherânenizin bekasını niyaz ederim efendim."
Üst üste okuyorum Emine Semiye nin mektubunun baş ve son kısımlarını. Kelimeleri tane tane sindirerek. Oradaki özen, hassasiyet, edep ve üsluba bakıyorum. Bir kadın yazarın bir başka kadın yazara hitap şekline takılmadan edemiyorum. İçim sızlıyor. Bugün siz hangi kadın yazarın hangi kadın yazara böyle bir incelikle hitap ettiğine tanık olabiliyorsunuz? Ya da daha geniş açıdan bakalım: Hangi kadının hangi kadına?
Kadınların kadınlara çelme takmadığı, köstek olmadığı, birbirleriyle anlamsız rekabetlere girişmediği, tam tersine, açıktan açığa ve dosdoğru destek verdiği bir ülkede yaşamak istiyorum. "Kız kardeşlik" bir bilinç meselesi. Haset değil muhabbet, köstek değil destek, antipati değil empati... Öncelikli kelimelerimizi, algılarımızın ayarlarını, gönlümüzün açısını değiştirerek ve genişleterek başlayacağız işe. Ruh akrabalıkları inşa ede ede...
07 Nisan 2009