. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Başkalarının mutsuzluğu

"Bütün mutlu aileler birbirine benzer. Oysa mutsuz ailelerin her birinin kendine özgü bir mutsuzluğu vardır...“ Tolstoy’a ait olan bu cümleler dünya edebiyat tarihinin en çok alıntı yapılan sözü olsa gerek. Hiçbir zaman hiçbir yazarın ettiği bir laf bu kadar etkili olmadı, bu kadar çok yankı uyandırmadı. Oysa ne sözler söylendi ne ünlü insanlar tarafından! Savaşa, barışa, özgürlüğe, esarete ya da aşka ve ayrılığa dair. Felsefeye, ahlaka ya da eğitime dair! Ama hiçbir yazarın hiçbir lafı Tolstoy’un “mutlu aile-mutsuz aile” benzetmesinin gördüğü ilginin beşte birini görmedi.

Peki acaba Tolstoy söyledi diye mi bu söz bu kadar ciddiye alındı? Hayır. Üstadın daha nice oturaklı lafı var ki bugün esamesi bile okunmuyor. Mesele Tolstoy değil öyleyse. Burada kilit kelime “mutsuzluk”. İşin püf noktası “mutlu aileler ve mutsuz aileler” karşılaştırması. Çünkü biz, tek tek her birimiz, bu karşılaştırmayı ta derinden bir yerden biliriz. Çocukluğumuzda ilk öğrendiğimiz derslerden biridir. Biliriz ki bazı aileler mutlu, bazıları mutsuzdur işte. Ya da mutluyken giderek mutsuz olanlar da vardır. Mutsuz iken mutlu olanlara ise doğrusu o kadar sık rastlamayız. Ve bir şey daha! Bir şeyi daha çocuk yaşta belleriz: Bizim bu iki aile modelinden hangisine doğduğumuzu, hangisine ait olduğumuzu!

Uzun seneler boyunca aile kavramı yeryüzündeki en tuhaf şeydi benim için; çözülmemiş bir gizem. Pırıltılı, renkli ama bir o kadar tuhaf bir mahluku inceler gibi uzaktan çekinerek bakar, sessizce gözlemlerdim başkalarının ailelerini. Tadını bilmediğim egzotik bir yemeği inceler gibi. İlkokul Hayat Bilgisi Kitapları’nın galiba en çok “mevsimler” kısmını sevdim. Hani her şey bir mevsimdi ya, gelir, yaşanır ve geçerdi. Sonbahar-kış-ilkbahar- yaz. Renkli kartondan sarı yapraklar keser, beyaz pamuktan kardan adamlar yapar; rengarenk yaz meyveleri boyardık ya, ben tüm bu ayrıntıları değil, her şeyin sürekli değişmekte olduğu gerçeğini severdim.

Ve aynı kitaplarda galiba en az “ailemizde görevler” kısmını benimseyebildim. O sayfalardaki aileler bende olmayan bir şeye sahiptiler ya ilgimi çekerlerdi işte, bakardım onlara yarı merak yarı gıptayla. Resimlerde babalar gazete okur, anneler örgü örer, kardeşler halının üstünde oynar, anneanneler sobada kestane pişirir, dedeler yumağa dolanan kedi yavrularına kahkahayla gülerdi... Ve ben ve benim gibi düzenli bir aile ortamında büyümeyen çocuklar bu sayfalara uzun uzun bakar, fikirlerimizi kendimize saklar ve “mutlu aile tablosu”nu coğrafya dersine çalışır gibi çalışırdık. Bir başka yerin, bir öte memleketin özelliklerini ezberler gibi. Hissetmeden.

Hep söylemek istedim ilkokul, ortaokul ders kitaplarını hazırlayanlara: Ne olur bir kere de dağılmış aile resimleri koyun kitaplarınıza. Boşanmış aileleri çizin mesela! Ama güzel bir şekilde. Tutunamayanları resmedin! Ya da mutsuz aile resimleri ekleyin. Kestane de olsun o resimlerde, kediler de. Ama hüzün de olsun, sitem de; yoksulluk da olsun, yoksunluk da; sessizlik de olsun, ayrılık da. Onlar da olsun!

Olsun ki böyle ailelerden gelen çocuklar ders kitaplarını ellerine aldıklarında kendilerine yakın gelen bir şeyler bulsunlar orada. Ve anlasınlar ki her aile birbirine benzemek zorunda değil. Her evde kardeşler halıda oynarken, babalar gazete okurken anneler örgü örmüyor işte. Anlasınlar ki kimi ailelerde kavga hırgür eksik olmaz. Kimisinde aile diye bir şeyin varlığı meçhul. Anlasınlar ki kimi babalar ya da kimi anneler tek başına büyütür çocuklarını. Ya da üvey anneler ve üvey babalar vardır kimi evlerde ve bu kötü bir şey değildir illa. Birbirinden farklı farklı aile modelleri vardır. Tıpkı her birimizin parmak izinin farklı olması gibi, benzemeyiz işte. Anlasınlar ki “mutlu aileler”den gelmemek ayıp bir şey değil. Ne de zamanla telafi edilemeyecek bir eksiklik! Belki hayatın onlara vereceği başka kazançlar olacak. Başka yetenekler! Bunlar da olsun ne olur Hayat Bilgisi kitaplarında. Olsun ki dağılmış ailelerden gelen çocuklar bu kitapları okurken rol yapmak zorunda kalmasınlar!

 

Sonra ilkokul bitiyor, ortaokul, lise... Çocukken başkalarının mutluluğunu seyreden bizler, büyüdükçe başlıyoruz gizlice başkalarının mutsuzluğunu seyretmeye. Sonra gizliliği de kalmıyor işin. Açıktan açığa seyretmeye başlıyoruz. Keyifle. Merakla. Açlıkla. Televizyonda, gazetelerde, komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerinde mutsuzluk hikâyeleri biriktiriyoruz. Gazoz kapağı toplar gibi. Televizyon ekranlarında gelinini döven kaynanalar, saç saça baş başa girişen eltiler, kocasını aldatan kadınlar, çoluğunun çocuğunun parasını kumara yatıran babalar görmekten zevk alıyor olmalıyız ki yapımcılar da habire bu tür programlar yapmak peşinde. Koskoca bir “mutsuz aile endüstrisi” doğdu, farkında mısınız?

İki dürbün olsa elimizde, birinde mutlu bir aileyi seyretme şansımız olsa, ötekinde de mutsuz bir aileyi, hangi dürbüne daha uzun süre bakardık acaba? İlkokul kitaplarında hep mutlu aile tablolarına baka baka büyüyen kaç nesiliz biz. Oysa şimdi en büyük hobimiz başkalarının mutsuzluğunu seyretmek oldu.

 

 

17.05.2009

 

 

İzlenme : 7736
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us