YENİ romanım AŞK´ın piyasaya çıktığı günden beri izlediği güzel ve tutarlı satış grafiği yayıncım (ve tabii korsanlarım!) kadar beni de mutlu ediyor. Yazdığı kitabı liste başı görmek bir yazarı hiç şüphe yok ki mutlu eder, onurlandırır. Ama AŞK´ın satış başarısından çok daha önemli bir şey var benim için. Bu kitabı okurların ne kadar sevdiğini, benimsediğini, aşkla kabul ettiğini görmek. Bu kitabı okurun gönlünde bulmak! İşte bunun sevinci öyle satışla, tanıtımla, reklamla anlatılacak ya da anlaşılacak bir boyut değil. Onun çok ötesinde. Okurun verdiği samimi, hakiki, vefalı kıymet kadar önemli bir kriter yok aslında edebiyat dünyasında. Hiçbir ödül, hiçbir satış rekoru bunun kadar mühim değil.
Türkiye´nin her yerinden ve Avrupa´da yaşayan Türkler´den birbirinden kıymetli mektuplar, e-mailler, tebrikler alıyorum. Sokakta yanıma gelen insanlardan AŞK üzerine yorumlar dinliyorum. Katıldığım her etkinlikte, imza günü ve söyleşide okurlardan gelen samimi iltifat ve samimi eleştirilerden besleniyor, bunlardan sonsuz ilham ve feyz alıyorum. Okurla aramdaki bu müthiş ruh akrabalığını, bana romanımın (ve daha açık yazmak gerekirse, Hazreti Mevlana´nın) bir armağanı kabul edip, yürekten minnet duyuyorum.
AŞK´ın bana yaşattığı güzellikler içinde bir tek gölge var. Gül bahçesinde bir diken. İşte bu yazıda sizlerle o dikeni paylaşmak istiyorum. Romana dair aldığım en "sivri" eleştiri: "İyi de neden rengi pembe?"
Bu hafta bir dizi etkinlik için Ankara´daydım. Başkentimizin okuru diğer yerlerden farklıdır. Bir kere zor beğenir. Ama bir kez kitabını beğendiği bir yazarı kolay kolay bırakmaz. Vefalıdır. Ankara´da dört buçuk saat süren bir imza yaptıktan ve akşam bir salon dolusu okurla uzun ve candan bir hasbıhalden sonra bir kez daha anladım ki, evet, Ankara´nın okuru özeldir. Güzeldir.
"Romanınızla ilgili tek bir eleştirim var" diyor genç bir erkek okur. Muhtemelen üniversiteden yeni mezun olmuş, bir kamu kuruluşunda çalışmakta. Samimiyetle fikirlerini paylaşıyor. "Ben bu romanı otobüste işe giderken okuyamıyorum." Sebebini sorduğumda, "Rengi yüzünden" diyor. "Pembe kapaklı bir kitapla otobüste, sokakta, ortalıkta dolaşamıyorum. Erkek okurlarınızı hiç düşünmediniz mi?"
Gülüşmeler yükseliyor salondan. Doğru, bizde edebiyat okurlarının çoğu kadındır. Bu ülkede kadınlar daha çok roman okur (hatta ben daha çok kitap okuduklarını da düşünüyorum açıkçası.) Ama benim okurlarımın profili o kadar değişken ki. Her kesimden, her yaştan, her siyasi fikirden, her demden, her meşrepten okur takip eder kitaplarımı. Kadınlar ve erkekler. Gençler ve yaşlılar. Kendini Doğulu addedenler, kendini Batılı addedenler... Peki bütün bu çeşitlilik içinde "Erkek okura pembe kitap yakışmaz" diye bir kaide çıkarmak mümkün mü?
İtiraf etmeliyim ki pembeye benim de önyargım vardı bir zamanlar. Yetişkin hayatım boyunca pembe giymedim, bu rengi sevmedim, hatta içten içe küçümsedim. Pembeyi hep Barbie bebekler, şatolar, prenseslerle özdeşleştirdim. Edebiyat "ciddi" bir işti kafamda. Renkleri de ciddi olmalıydı haliyle. Siyah, kahverengi, gri ya da nefti.
AŞK yayına hazırlanırken birbirinden güzel insanlarla kesişti yolum. Alamet-i Farika´dan sevgili Uğurcan, fotoğraf sanatçısı Ebru Bilun... Hep beraber sade ama bir o kadar çarpıcı ve derin bir kapak çıkardılar ortaya. Hem de pembe! Doğrusu, rengi ilk başta beni de zorladı. Ama sonra düşündüm, İspanya´da yaşıyor olsaydım gene böyle mi bakardım pembeye? Renklere karşı kültürel ve bireysel önyargılarımız var. AŞK´ın kapağındaki pembe, Doğu mistisizminde kalp chakrasının rengi. Bu tonu seçerken ben de kendi önyargılarımı aşabilmek istedim.
Gelelim erkek okurlara... Çok azından bir şikayet duydum kapak ile ilgili. Çoğu okur tabii ki kitabın içeriğine bakıyor, kapağına değil. Ama aralarda "pembe kadın rengidir diye" rahatsız olanlar çıkıyor. Onlardan tek ricam var: "Bırakın ruhumuzun pencereleri açık kalsın. İçine pembe-mor-turkuvaz yapraklar girsin. Fotoğraflarımıza hep aynı renkler hakim olmasın. Erkeklik ve kadınlık kodlarını kaskatı modeller olarak algılamayalım. Erkekler pembeden rahatsız olmasın artık. Ne de duygularından ya da duygusallıktan... Hatta otobüste, vapurda, sokakta, meydanlarda, kahvelerde ellerinde pembe bir kitap tutabilsinler.... Rahat rahat..."
AŞK´ın rengi pembedir. Ve önyargısız bakabilirsek eğer, pembe güzel bir renktir dostlar! Üç yaşındaki kızımdan öğrendiğim gibi...
28.05.2009