BARACK Obama yeryüzünde çok az siyasetçiye nasip olacak bir popülariteye sahip. Sadece kendi ülkesi Amerika´da değil, tüm dünyada. Doğu´dan Batı´ya, Katolik toplumlardan Müslüman toplumlara kadar nereye gitseniz ismi sempatiyle anılıyor. Her sınıftan, her kültürden, her dinden insanın gözünde -farklı sebeplerden olsa da-tartışılmaz bir karizması var.
Eğer bu durum bir "nimet" ise, aynı zamanda hayli dikenli bir nimet olsa gerek. Zira bu kadar çok insanın umut bağladığı bir lider olmak hassas bir denge istiyor. "Kitlelerin beklentisi" ile "kitlelerin düş kırıklığı" arasında ince bir çizgi var.
Bir bakmışsınız dün alkışlayanlar bugün acımasızca eleştirmeye başlamış.
Siyasette rüzgâr kısa eser, çabuk tersine döner. "Hayranlar" kolaylıkla "küskünler"e dönüşebilir. Buna rağmen şu aşamada Obama´nın yıldızı parlak, seveni çok. Ve kabul edelim, onu en fazla kadınlar seviyor.
Galiba ben de o kadınlardan biriyim. Yazar yanım, bağımsız yanım, sanatçı yanım, göçebe yanım, asi yanım aslında hiç kimseyi, hele hele bir siyasi lideri gözünde fazla büyütmemeye kararlı. Gündelik siyasete mesafeyle bakmaya alışkınım.
Başka bir dünya onlarınki. Kuralları farklı, kodları farklı. Obama´ya da kuşkuyla bakıyor bir yanım. Ama işte öteki yanım gülümseyerek bakıyor. Sempatiyle. Neden mi?
İtiraf etmeliyim ki Obama´ya olan temel sempatim ne ideolojik, ne ekonomik ne politik sebeplerden kaynaklanıyor.
Ben Obama´yı esas ne zaman sevdim biliyor musunuz? Irak´tan Amerikan askerlerinin çekileceğini açıklaması önemliydi ama o zaman değil; kök hücre araştırmalarını destekleyeceğini açıklaması önemliydi ama o zaman değil; kürtaja ilkesel olarak karşı çıkmadığını göstermesi önemliydi ama o zaman değil; Bush rejiminin yaptığı hataları yapmamaya kararlı olması önemliydi ama o zaman değil; sanatçılara verdiği kıymeti göstermesi önemliydi ama o zaman değil... Tüm bunlar anlamlı adımlar olsa da ben Obama´yı esas karısına yönelik tavırlarını gördükçe, gözlemledikçe sevdim.
Bir siyasetçi düşünün. Hem de bir dünya lideri. Öyle bir siyasetçi düşünün ki karısına "hep iki adım geride duran destekçisi" gözüyle değil, "onun iki adım önünde yürüyen ilham ve feyz kaynağı" olarak baksın!
Halbuki biz şuna alışkınız: Erkek siyasetçiler genellikle ön planda, eşleri geri plandadır.
Siyasetçi faal bir şekilde gece gündüz koşturur. Karısı sabırlı, sessiz ve sevecen ona yardımcı olur. Kendi başlarına birer özne gibi değil, daha çok "tamamlayıcı" rolünde görürüz siyasi liderlerin eşlerini.
Sadece Türkiye´de, Balkanlar´da, Rusya´da ya da Orta Doğu´da değil, tüm dünyada. Erkek siyasetçilerin eşlerinden hep ama hep fedakârlık yapmaları beklenir. Hayatlarını kocalarına adamaları istenir.
Karşılığında onlar da genellikle basından uzak dururlar. Erkek siyasetçiler eşleri hakkında zaman zaman bir-iki cümle etmek dışında onlardan pek bahsetmezler. Genel geçer kalıp budur.
İşte Barack Obama bu kalıbı tersine çevirdi. Eşinden "The Boss" diye bahseden bir siyasetçi o! Türkiye´de hangi siyasi parti lideri çıkıp da "benim için lider karımdır" ya da "aslında bizde patron eşimdir" diyebilir? Kılıbık suçlamasına uğramaktan korkmadan kaç tane erkek politikacı karısı hakkında "Patron" diye konuşabilir?
Obama´nın tüm dünyada bu kadar çok sevilmesinin pek çok sebebi var. Ama bu sebeplerden iki tanesi son derece çarpıcı: Karısına verdiği kıymet ve maçoluktan uzak oluşu!
11.06.2009