Malcolm Gladwell edebiyat-dışı yaratıcı yazının en önemli, en ünlü ve en uçuk isimlerinden. Ne yazdıklarına kayıtsız kalmak mümkün, ne de yazısının ardındaki zekâya. Yaratıcı. Başarılı. Bazen yıkıcı ve alaycı; bazen buluşturucu ve onarıcı. Ve belki de en iyi yaptığı iş hayattaki "küçük şeyler"e daha yakından ve daha dikkatlice bakmamız gerektiğini göstermek. Gündelik hayatın görünmez büyüsünü gözler önüne seren bir yazar o. Az biraz büyücü sayılır. Kitapları bütün dünyada ilgiyle okunuyor, tartışılıyor, çok satanlar listesinin zirvesinden inmiyor. Sevmeyeni de çok ama ben sevenleri arasında addediyorum kendimi ve işte o cenahtan yazıyorum bu yazıyı.
Malcolm Gladwell´in son kitabı "Outliers", "kendi alanında farklı ve başarılı işler yapabilmiş insanlar ve şirketler" üzerine ilginç bir çalışma. Diyelim tekstil işine atılan iki büyük firma var. Bu ikisinden biri son derece başarılı, beriki başarısız oluyor. Nedir birini diğerinden ayıran? Ya da iki gazete düşünün. Biri yüksek bir satış grafiği yakalıyor, öteki düşüşe geçiyor. Neden? Ya da şahısları göz önüne alalım. Aynı işe soyunan bankacılardan, sanatçılardan ya da sporculardan bazıları diğerlerinden hemen ayrılıyor, kayda değer işler çıkarıyor. Tüm bu farklılıkları nasıl açıklayacağız? Gladwell´in bu sorulara cevap ararken bulduğu kavram: "Çizginin Dışındakiler."
Sahi nedir bazılarımızı çizginin dışında, bazılarımızı çizginin içinde, hatta merkezinde tutuveren şey? Gene Gladwell kendi kitabını tanıtırken şu basit metaforu kullanıyor. Diyelim Ağustos ayında Paris´te hava sıcaklıklarının ortalamasına bakıyorsunuz. Her sene bu ay hava belli bir yükseklikte kalıyor. Buna mevsim normalleri diyoruz. Ama bir gün birdenbire hava soğursa, kar yağarsa, işte o gün çizginin dışında bir gündür. Ve ben Ağustos ayında ayaz estirecek kadar sıradışı insanların ve kurumların hikayeleriyle ilgileniyorum.
Ağustos ayında kar soğuğu gibi esen insanlar....
Bill Gates nasıl bu kadar başarılı oldu? Akıllı, donanımlı ve hırslı olduğu için mi? Akıllı, donanımlı ve hırslı olan yüzlerce, binlerce insan var yeryüzünde. Bunların bir kısmı da benzer alanlarda debeleniyor. Peki niçin onlar aynı övgüleri yakalayamıyor?
Gladwell kitabının kişisel bir boyutu olduğunu da saklamıyor bu arada. Yazdığı her kitap adeta olay olmuş bir yazar o. Bir anlamda yeni kitabını da kendi başarısını anlamak ve anlatmak için kaleme alıyor. Bana çağrıştırdığı noktalardan biri şu: Bir insanın başarısını anlamak için sadece o insana odaklanmamak lâzım. Onu meydana getiren, ortaya çıkaran, yetiştiren şartları anlayamadan meseleyi kavrayamayız. Üstelik insanlar sadece hayat boyu kendilerine verilenlerden değil, hayatın kendilerinden esirgediklerinden de besleniyor, öğreniyor. AŞK´ta hayali Tebrizli Şems karakterinin dediği gibi: "Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Hakiki Sufi istediği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir." Çünkü bilmiyoruz ki bizden esirgenenlerin bize neler neler kattığını.... Bir alandaki yokluk ve yoksunluk kişiyi bambaşka bir yönde başarılı olmaya itiyor. Öyleyse sadece sahip olduğumuz nimetler değil, sahip olamadıklarımız da bize çok şey katıyor.
Ne zaman kolu kırılmış, bacağı çıkmış bir oyuncak bebek görsem tuhaf bir hüzün basıyor içimi. Bir çocuğun umutsuzluğunu hatırlıyorum. Ama sonra bir teselli buluyorum yüreğimin derinliğine. Kendi kendime bu altın kuralı hatırlatıyorum: Mutsuz ve kırık çocukluklardan ileride beklenmedik başarılı yetişkin öyküleri çıkıyor!
Gladwell´in kitabını okurken bir noktayı daha görüyorsunuz. Başarı kişilerle sınırlı bir şey değil. Doğru dönemde doğru yerde doğru işi yapıyor olmakla da ilgili. Buna isterseniz "hayatın esrarı" deyin. Eskiler bilirdi bu altın kuralı. O yüzden yıldız bilimcilere danışırlardı. Neccamlara, kâhinlere, falcılara sorarlardı. Semanın karmaşık ve karanlık dilinden anlayanları huzuruna çağırırdı padişah. Bir sefere çıkmadan yahut önemli bir karar vermeden evvel bakarlardı acaba yıldızlar onlardan yana mı diye? Bazı senelerde, hatta bazı aylarda doğan insanlar kimi meslekleri yapmak için daha avantajlı bir başlangıç yakalıyorlar. Bu durum kişinin kontrol edebileceği bir şey değil. İsterseniz buna "şans" deyin, ister "olasılık".
Öte yandan bireysel başarıyı kolektif mayaya bakmadan anlamak da mümkün değil. Neden Asyalı çocuklar matematikte daha başarılı? Neden bazı toplumların gençleri sporda daha iddialı? Aldığımız kültür ve etraftan gördüğümüz destek ve motivasyon ile ürettiğimiz işlerin niteliği arasında sıkı bağlar var. Öyleyse bir toplumdaki bireylerin başarısı biraz da o toplumun dokusuyla açıklanabilir. Birey genele çok şey borçludur. Halbuki insan egoist bir varlıktır. Kendini "biricik" zannetmeye meyyaldir. "Ben toplumdan farklıyım" diye düşünür başarılı insan içten içe. Bilmez ki her başarılı sanatçıyı, siyasetçiyi, yazarı, bankacıyı biraz da o toplum, o topraklar, o dönem çıkarır.
Ağaç ormana borçludur.
"Hep uzun ağaçlara dikkat ediyoruz" diyor Gladwell. "Halbuki ağaçlardan ziyade ormanı görmemiz lâzım." Orman, yani o ağaçların içinde büyüdüğü, yaşadığı, yeşerdiği ortam. Eğer o ortam verimli olursa, eğer orman elverişli olursa nice uzun ve gür ve gürbüz ağaçlar çıkar oradan, nice başarılı insanlar... Yok eğer orman karanlık ve kasvetli durursa, orman güneşin ışıklarını keserse ağaçlar da bodur kalır. Öyleyse bir toplumun içinden çıkan bireylerin ya da kurumların yaratıcılıkları o toplumun genel kimyasıyla bağlantılıdır. Eğer biz birbirimizin başarısını daha çok destekleyen bir kültür olabilirsek, bu topraklar daha nice nice değerleri daha kolay çıkarır.
06.09.2009