Bilmem Yalnızlık Efendi ile aranız nasıl? Benim oldum olası iyidir. Severim kendisini, zannımca o da benden memnundur. Yalnızlık Efendi uzunca boylu, titiz, temiz ve bakımlıdır. Çok yakışıklı sayılmaz belki, fakat hayli alımlıdır. Kıyafetlerini nerede diktirir bilmem ama giyimi kuşamı farklıdır. Hayatımda tanıdığım en donanımlı, en kültürlü, ayakları en çok yere basan varlıklardan biridir. Okumayı, düşünmeyi ve hayal etmeyi sever; haftada en az üç kitap bitirir. Tefekkürü de bilir, tevekkülü de. Özgüveni yüksektir, kendi kendine yeter. Kimseye yalakalık etmez, hesap kitap yahut pazarlık ve çıkar işlerinden hazzetmez. Elalemin nabzına göre şerbet vermez, kula kulluk etmez. Vefalıdır. Sadıktır. Kendisine yapılan iyilikleri asla unutmaz ama kötülüklere gelince hafızası balıkların hafızasına döner; kemlikleri ve kinleri çabuk unutur. Kimseyle düşmanlığı yoktur. Kancıklık sevmez. Dedikodu etmez. Başkasının gölgesine muhtaç olmadan tek başına yaşayan hür ve gür bir ağaç gibidir. Canı sıkılınca duvarında asılı eski bir yazıya bakar; kim bilir hangi mahir hattatın elinden çıkma yazıda şöyle yazar: “Bu da Geçer Ya Hu”.
Yalnızlık Efendi yazıyı okurken gülümser, yarı mahcup, yarı mağrur. Ne zaman ona insanlardan ya da dış dünyanın çarkından şikâyet etmeye kalksam, eliyle savuşturur sözlerimi. “Boşversene ya hu,” der. “Yalnız geldik bu dünyaya. Sanki yalnız gitmeyecek miyiz?”
Gerçi şahidim, zaman zaman onun da içinin daraldığı olur. Yalnızlık Efendi en çok başkalarıyla karıştırılmaktan rahatsızdır. Yalnızlık, “Issızlık” demek değildir. Issızlık Efendi başka mahallede yaşar. Biraz huysuz bir tiptir. Hani bahçesine kaçan topları kesmeye kalkan aksi ihtiyarlar var ya, onlardandır. Bizimkiyle ara sıra selâmlaşırlar o kadar. Keza yalnızlık, “Kimsesizlik” demek de değildir. Kimsesiz Efendi şehrin dışında bir mağarada yaşar. Saçı sakalı birbirine karışmış. Bizimkiyle kırk yılda bir karşılaşırlar o kadar. Yalnızlık ne ıssızlıktır ne kimsesizlik. Yalnızlık insana en çok başkalarıyla çevriliyken gelen bir histir ki, kimileri buna “Etraf kalabalıkken kalbin yalnız olması hâli” derler.
Yalnızlık Efendi der ki, “Yalnızlık insanın kendi kendisiyle yaptığı bir sohbettir. Aracısız. Katkısız. Oyunsuz. Yalansız. Saf ve som bir sohbet...” Bazen olur bana, nedensiz, öylesine. Güçlü bir kaçma arzusu başlar içimi kemirmeye. Televizyon, radyo, gazeteler... Hepsinden koparım. Telefonları bir kenara kaldırırım. Email’lere bakmam, kimseye tek satır yazmaz olurum. Kepenkleri indirir, geçici bir süre tadilata girer, içime kapanırım. Yapılacak işler kule olur yükselir masamda. Okunacak mektuplar, kotarılacak sorumluluklar birikir bir kenarda. Sokağa çıkasım gelmez; çıksam kenarlardan yürürüm, saçak altlarından. Görünmez olmak isterim. Saydam bir cisim gibi ve yabani. Kazara bir tanıdığa ya da beni tanıyıp konuşmak isteyen okurlara rastlasam dilim dolanır, iki cümle kuramam. Çünkü o esnada içeride Yalnızlık Efendi ile konuşuyorumdur. Aynı anda iki boyutta birden olamam.
Bazen olur herkese, nedensiz, öylesine. Yalnızlık Efendi dikilir balkonumuzun altında. Çakıl taşları atar penceremize. “Hadi çık dışarı” der. “Çık da oynayalım.” Bazen olur. Yalnızlık çağırır. Ve sen terliklerini giyer, her şeyi ve herkesi bir kenara bırakır, ruhunun mahzeninin merdivenlerinden inersin üçer beşer. Mahzende Yalnızlık Efendi seni bekler. Beraber oturur sohbet edersiniz sabahlara kadar. Hayattan, zamandan, insanlardan, oluştan bahsedersiniz. Yalnızlık Efendi felsefe sever. Gerçi hiçbir şeyi çözemezsiniz ama zaten sohbettir maksat, çözüm arayışı bahane. Bilmem Yalnızlık Efendi ile aranız nasıl? Benim oldum olası iyidir. Severim kendisini, zannımca o da dostluğumuzdan memnundur.
20.09.2009