28. İstanbul Kitap Fuarı öncesinde kitap dünyasında bir tatlı telaş var. Yayıncısından çevirmenine, editöründen yazarına hepimizi etkileyen bir hazırlık dönemi süregitmekte. Günlük gazetelerin kitap eki hazırlayan servisleri fazla mesai yapıyor bugünlerde. Onlarca yayınevinde poster, kitap kapağı, ayraç, afiş ve redaksiyon yetiştirme telaşı devam ediyor. Herkesin çabası bir: TÜYAP´ta kitapseverlerle en güzel, en verimli şekilde buluşmak.
Yeri hâlâ ne yazık ki pek çoğumuza sapa ve uzak gelse de TÜYAP her sene birbirinden başarılı kitap fuarlarına imza attı. Katılımın her sene genişlediğini, okurun ilgisinin ise hiç azalmadığını gözlemlemek zor değil. Bir başka sevindirici gelişme, çocuk edebiyatının ve çocuk kitaplarının giderek çoğalması, zenginleşmesi. Bu alanda yazan Türk yazarların sayısı hızla artmakta. Çocuk edebiyatı deyip geçmeyin. Bu öyle bir alan ki adeta kültürel bir barometre.
Bir ülkenin çocuk edebiyatının gelişmişliği ve çeşitliliği, o ülkenin kültürü ve dokusu hakkında çok şey söylüyor. Ve bu açıdan TÜYAP´ın kattığı en önemli zenginliklerden biri "ailecek" kitap fuarına gitme fikrini hayatımıza yerleştirmiş olması. Her sene gördüğüm bir manzara bu: Anne, baba, çocuklar, kuzenler, hep bir arada kitap alışverişine çıkmışlar ya da sevdikleri yazar ve şairleri görmeye gelmişler. Aynı aileden üç, bazen dört kuşağın birden "okurunuz" olduğunu görmek kadar bir yazarı duygulandıran çok az şey vardır.
*
Türkiye´de yeterince kitap okunmadığından hep ama hep şikâyet ediliyor. Elbette gönül ister ki daha fazla sayıda insan, bilhassa gençler, daha fazla kitap okusun. Ama mevcut edebiyat okurunun hakkını yememek gerektiğine inanıyorum. Bizde elden ele dolaşıyor kitaplar. Yurtdışında yaptığım etkinliklerde bir kitabı birden fazla insanın okuduğuna hemen hemen hiç tanık olmadım. Halbuki Türkiye´de aynı kitabı bazen beş, bazen altı kişi okuyor. İmza günlerinde bakıyorum, bir romanı bir ailenin tüm fertleri okumuş, farklı renkte kalemlerle satırların altını çize çize. Tüm bunlar istatistiklere yansımayan hakikatler. Zaten ekseriya verilere yaslanmadan konuşmaya alışkınız. Kitap okurunun sayısına dair tahminlerimiz de pek güçlü değil. Hele buna bir de korsan kitaplar eklenince.
Bambaşka demlerden ve yaşam biçimlerinden kitapseverler akın akın geliyor fuara: Öğrenciler, bürokratlar, ev hanımları, anneanneler, torunlar, serbest meslek sahipleri... Bu bir hafta boyunca nice buluşma gerçekleşiyor: Okurlar yazarlarıyla, çevirmenler meslektaşlarıyla, eleştirmenler akademisyenlerle buluşuyor. Bu sene yurtiçi ve yurtdışından katılım hayli geniş. 550 yayınevi stand açacak. Toplam 300´e yakın etkinlik düzenlenecek. Fuarın onur konuğu ise edebiyatımızın en güzel yüreklerinden, en verimli kalemlerinden Cevat Çapan. Kendisinin şiirleri, çevirileri, incelemeleri ve yaşam öyküsü üzerine paneller düzenlenecek.
Eğer siz de benim gibi roman çevirilerinin yeterince dikkatli ya da iyi yapılmadığını düşünüyor, bazen bir kitabı okurken sırf çevirisindeki hatalar yüzünden kursağınızda kaldığını hissediyorsanız, gelin bu seneki TÜYAP fuarına ayrı bir özen gösterelim. Zira bir hafta boyunca çeviri sanatının ve çevirmenlerin sorunları ayrıntılarıyla konuşulacak. Ve inanıyorum ki çok daha kaliteli çevirilerin yapılabilmesi için çözüm önerileri çıkacak. Kültürlerarası diyalogda çevirinin oynadığı muazzam rolün altı çizilecek.
Çevirmenler, kültür dünyamızın başat ama sessiz aktörleri. Ne emeklerinin karşılığı olan paraları kazanıyor, ne hak ettikleri itibarı görüyorlar. Çoğu ek işler yapmak zorunda kalıyor. Bu da çeviriye ayırabildikleri zamanı kısıtlıyor ve ortaya çıkan işin niteliğini etkiliyor. Yurtdışında yazarlar kadar çevirmenlere de burslar ve olanaklar sağlanıyor. Ama bizde çevirmen bir başına... Yazarların ve egolarının ön plana çıktığı bir sistemde şimdi durup bir kitabı var eden o görünmez sanatçıları, sessiz kalem emekçilerini konuşmanın tam zamanı.
29.10.2009