“Yurtdışında Türk olmak” iki şeyin fazlasıyla farkında olmak demektir ekseriyetle. Birincisi, yurtdışında olduğunun. İkincisi, Türk olduğunun.
Bir kez yurtdışında yaşamaya görsün insan, bulunduğu mekanın bilincini de kendi kimliğinin farklılığını da bir kartvizit gibi bastırıp yanında taşır, gerektiğinde çıkarıp göstermek üzere, illa başkalarına değil kimi zaman da kendine. Bilhassa Amerika olunca yaşanan yer, iyiden iyiye önem kazanıyor etnik kartvizitler. Ailen, soyağacın, büyük büyük annenin nerden geldiği…. bizzat bireyin nasıl algılandığını belirleyen etmenler. Bir öğrencimin arkadaşlarına ailesinin İskoçya’dan geldiğini anlatışına tanık oldum bir defasında. Ötekiler büyük bir heyecanla dinleyip, “vaaaav,” dediler sonunda. “Cooool!” Amerika’da İskoçya kökenli olmak “cool”dur. Size ayrı bir hava katar. Hem farklı olursunuz hem de farklılığınızdan ötürü rahatsız olmazsınız, ne güzel! Peki ya Türk kökenli olmak? Popüler söylemin lugatlerinde “Türklük” maddesinin karşısında “cooool” kelimesi yazmaz. Peki ne yazar?
“Bizim tek bir sıkıntımız var bu ülkede” diyor yaptığım okumayı dinlemeye gelen ama edebiyattan hazzetmediğini söylemeyi de ihmal etmeyen orta yaşlı bir Türk bayan. İyi eğitimli, gelir düzeyi yüksek. “Bu ülkeye Ermeniler de Yunanlılar da bizden evvel geldiler. Gelip de Amerikalıların beynini yıkadılar. Sonra biz geldiğimizde iş işten geçmişti, herkes çoktan Türk aleyhtarı olmuştu bile. Yeniden gönüllerini kazanıncaya dek anamız ağladı. Biz öyle sizin bildiğiniz gibi cani değiliz, katil kasap değiliz, Gece Yarısı Ekspresi’ndeki gibi değiliz diye diye tebessüm ede ede nihayet ikna ettik. Tam ikna ettik dedik bu sefer de buyrun, bu dinciler çıktı. ‘E hani siz demokrattınız, laiktiniz bu ne iş?’ diyen Amerikalıya ben ne cevap vereceğim şimdi? Senelerdir gıdım gıdım inşa ettiğimiz imajı iki senede alt üst ettiler.”
Öteki Türklerden çoğu bu laflara bigane ama kimileri başını sallıyor hararetle. Bir başka kadın söz alıyor az sonra. “Türbanlısın tamam anladık ama kötü giyinmek zorunda değilsin ki. Güzelce tak takıştır, renklerin uyumlu olsun, değil mi efendim? Tarzın olsun!”
Artık anladım, edebiyat hariç her şey konuşuluyor edebiyat toplantılarında. Her zaman değil ama bazen sadece dinliyorum, sevgili Cemil Meriç’in lafı uyarınca kitaplardaki ve romanlardaki insanları gerçek hayattakilerden daha “gerçek” bularak. Tarihin nelerle dolu olduğunun ve bunların ne kadar azının bilindiğinin, bilinmek istendiğinin, Ermenilerle hakikaten ne yaşandığının, bu ülkede insan hakları ihlallerinin ne boyutlara vardığının, geçmişin tutanaklarında nice zulüm, unutulmaması gereken, kolektif amneziye karşı inatla hatırlanması gereken kaç acı olduğunun ne önemi var? Aslolan Türk’ün çelik imajı. Tek ve mutlak ve cilalanmış bir suret, illa ki Türk’ü o temsil edecek. Türklük illa ki temsil edilecek. İlla ki ona buna herkese içeriye dışarıya karşı savunulmaya muhtaç bir sırça kimlik.
Bir boyalı yüz Türk’ün imajı; boyaları akmasın diye değil gülmekten ya da ağlamaktan, kıpırdamaktan dahi içten içe ürken.
10.10.2004